Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

148 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Bir yazarın ardından derleme usulüyle temerküz etmiş bir eser. Sandıkta unutulanlar, zamanında müellifinin basılmaya uygun bulmayıp ayıkladıkları, yarım bıraktığı taslakları hatta yazmayı düşündüğü listeler, desenleri ve birtakım köşeyazılarından mürekkep. Haliyle tek bir türün eseri değil. İçinde kısa-uzun öyküler de var, şiir, opera çalışması ve denemeler de. Tatmin edici mi dersek cevabım kendi adıma kısmen olacaktır. İyi öykülerini gördüğümüz Sabahattin Ali’nin sırf okurları bunları da bilsin hevesiyle sunulmuş kimi zayıf kimi taslak halindeki oldukça eksik öyküleri ister istemez bir hayal kırıklığı meydana getiriyor. Tam burada bir soru akla düşüyor: Acaba yazarının hayattayken yayımlamaktan imtina ettiği, bastığı kitabına almadığı bir çalışmasını (iyi niyet veya kötü niyetle), yazarı vefat ettikten sonra basmak ne kadar doğru? (Bu konuda en bilindik örnek ve sürekli tartışılan Kafka-Max Brod olayına girmiyorum hiç. Zira oradaki durum biraz daha farklı) Bir yetkinliğe erişilecekse genelde bu ısrar etmekle, üzerine çalışmakla, tekrar tekrar denemekle olur. Yani klasik söylemle ısrarla antrenman yapmakla olur. Ben yazarlığı da benzer biçimde değerlendiriyorum. Okuduğum röportajlarda da yazarlardan buna benzer telkinler görüyorum. Sürekli çok okuyun, çok yazın, gayret edin ve denemekten vazgeçmeyin benzeri tavsiyeler. Misal, Sabahattin Ali de öykücülüğünde ilerlemek adına bu tarz çalışma ve deneme yapmamış mıdır? Bu çalışmalar esnasında zayıf düşen öykü çalışmaları olmamış mıdır? Belki farklı emeller ve planlarla başlayıp da kurgunun farklı yere gittiği (ki bu çokça da olur), öykünün istediği biçimde gelişim gösteremediği olmamış mıdır? İşte bu tarz çalışmalar çoğunlukla okurlarının karşısına yazar tarafından çıkarılmamış olabilir (ki bu çok haklı bir yaklaşım). En azından bir derleme yapılacaksa yazarının, hayattayken tercihini bu yönde kullandığı çalışmaları için, yazarına saygı hassasiyetiyle, onun hatırasıyla geride bırakılamaz mıydı? Benim cevabım bırakılmalıydı. Varsın iki tane taslak ve bir zayıf öykü eksik okuyalım ama öykücülüğü bir yere gelmiş Sabahattin Ali’yi biz öyle hatırlamaya devam edelim. Geride kalan dört öykü kitabını ilgiyle okumuş bir okur olarak bu eserdeki öykülerin oldukça zayıf olduğunu görmek sükût-u hayaldi. Öyküleri tek tek değerlendirmek istemiyorum. Zaten kitabı okuyacak olanlar önsöz adı altındaki fecaatle bütün eserin içeriğinin paragraflar halinde ortaya döküldüğünü görecekler. Halbuki bunun yerine o yazının adı sonsöz ya da ne bileyim değerlendirme olarak sona alınsa, kitabın içeriğine vakıf olmuş, kitapla halleşmiş okura, tam da ihtiyacı olduğu hemen ertesi yapılan bir dost sohbeti gibi “burada hani bu anlatılmıştı ya o tarihte böyleydi sonra şöyle bir infial yarattı vs.” sunulsaydı çok daha amaca hizmet eden bir iş ortaya konmuş olurdu. Okuyacak olanlara tavsiyem siz bu önsözü, kitap sonunda okuyun, ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaksınız. Maalesef bu ülkemizde genelde yabancı klasiklerde de çokça yapılan bir hata. Yıllar geçse de unutmuyorum, Dorian Grey’ in başındaki önsözü okuyunca geçirdiğim şoku. Öykülerden Çakıcı’nın İlk Kurşunu’ na değinmek istiyorum. Öyküler içerisinde en yetkin çalışmaydı ve kitabın da tek uzun öyküsü aynı zamanda. Öykü bir destan şeklinde yazılmış. Destanlarda da klasik olan şey; duygulara hitap ederek, karakterlerin uçlarda verilmiş olmasıdır. Yani iyi çok iyiyken kötü bayağa kötüdür. Her masalda olduğu gibi kız bayağa bir güzeldir (ki bu biz erkeklerin ileriki yaşamları ve algılayışları için ciddi handikap ve bilinçaltı tahribatı anlamı da taşıyor). Hainlik ve alçaklık hep başa gelendir. Bu efe öyküsü de tipik bir destan biçiminde ele alınmış. Önsöz! de de dile getirildiği üzere benim daha evvel duymadığım ancak edebiyatımızda çokça su götürmüş Çakırcalı / Çakıcı hadisesi Sabahattin Ali’ nin kendi üslubu ve politik görüşü çerçevesinde ele alınmış. Edebi açıdan daha evvel de dile getirdiğim gibi kitap içerisindeki en yetkin öykü. Tasvirleri ve anlatımıyla yaklaşık kırk sayfa da sürse bir solukta o lezzeti alarak okuyorsunuz. Ancak itirazım bu karakter ötelemesinde Abdülhamit Han’ a haksızlık yapılmış olmasına. Her ne kadar yazarın takdiri bu yönde olmuş desek de öykünün benim nezdimdeki anlamını zedeleyen bir detaydı. Şiirler kısmında içinde halk şiiri ve koşma tadı olan güzel örnekler vardı. Geneline hâkim bir “kurbağalı şiir” temasının olması ilginçti. Kitabın sonunda verilen desenlerde de bu şiirleri tasvirleyen kurbağaları görünce “acaba Sabahattin Ali, kendisiyle kurbağa arasında bir analoji mi kurmuştu?” sorusu geldi aklıma. Gelelim kitaptaki en sevdiğim, tatmin edici bölüme. Yazılar bölümü olmasaydı kitabın kapağını beklediğini bulamamış bir okur olarak kapatacaktım ki, bu okuma heyecanı ve motivasyonu için berbat bir şeydir. Neyse ki Yazılar bölümü çok iyi geldi. Kadınlarla alakalı söyleşiler manifesto gibiydi, oldukça dikkate değer noktaların altı çizilmiş ve reçetesi çıkarılmıştı. Emperyalizim ve Milliyetçilik üzerine yapılan dörder maddelik tanım işte budur dedirtti. Gayet kısa ve öz. Vatan kurtarmak üzerine de oldukça anlamlı bir yazı vardı. Yazılardaki yaklaşım “yanlış bilinen doğru diye sunulanlar” ın verilip daha sonra teorik çıkış yollarının verilmesiydi ki yazıları oldukça makul kılan da buydu. Elbette ki her görüşüne katılmam ancak belli bir üsturuba oturmuş temelli bir üslup ve mantıki izahat düşünsel olarak güzel bir uğraş anlamına geliyor.
Çakıcı'nın İlk Kurşunu
Çakıcı'nın İlk KurşunuSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 20198bin okunma
··
123 görüntüleme
Rabia okurunun profil resmi
Düşüncelerinizi çok güzel açıkladığınız çok doyurucu bir inceleme olmuş, elinize sağlık.
Emin K. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, faydası olduysa ne mutlu :)
Bu yorum görüntülenemiyor
Nilüfer okurunun profil resmi
#29532828 incelememi yazarken bilmem ki demiştim S. Ali görse hoşlanır mıydı? Sizin de benzer şekilde yazmanız yalnız olmadığımı gösterdi. Son bölümdeki yazıları güzeldi. Kitabı kurtaran da onlardı. Doyurucu incelemeniz için tebrikler...
Emin K. okurunun profil resmi
İncelemenizi şimdi okudum, birebir aynı şeyleri düşünmüşüz, ilginç. Benim de kitabı bitirdikten sonra incelemeyi yazarken Değirmen'in önsözünde S. Ali'nin beğenmediği hikayelerinden bahsettiği kısım gelmişti aklıma. Tabii bu empatinin de yardımıyla fikrimi daha da kuvvetlendirmişti. Teşekkürler, sizin inceleme de tebriğe layık olmuş, artık takipteyim :))
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.