Jenny Erpenbeck’in Gölün Sırrı’ndan sonra Türkçe’ye çevrilen ikinci kitabı. Kurgusuyla olmasa da dili Gölün Sırrı’na benziyor. Yaşayan ana karakterler arasında yine bir göl cansız bir karakter olarak roman boyunca karşımıza çıkıyor. Türkçe’ye çevrilen iki romanında karşımıza çıkması, “Erpenbeck’in diğer romanlarında da göl var mı” sorusunu akıllara getiriyor.
Başkasının yerine düşünebilmek, insanoğlunun direnebildiği, direnemediği farklı koşulları anlayabilmek için aracı olan romanlardan. Yazılırken bu amaçla mı yazıldı, sanmam, yine de bu his roman boyunca sürüyor. Sadece hayatta kalmak için sürekli yer değiştirmek zorunda kalan sığınmacıları değil, 2. Dünya savaşını görmüş Avrupalıları, onlardan sonra gelenlere bıraktıkları toplumsal hafızalarını da anlayabilmek için okunması gereken bir kitap.
Öykünün zemini Zülfü Livaneli’nin Huzursuzluk eseri ile benzeşiyor, ana konu mülteci sorunu (aslında mültecilerin sorunları). Yine Huzursuzluk ile benzer olarak, olaylar kentli, eğitimli ve mülteci sorunundan ömrü boyunca uzak kalmış bir ana karakter (aslında bu biziz) etrafında örülüyor. Huzursuzluk’un bu kitaptan 2 yıl sonra yayınlandığını belirtmek gerek.