Mustafa Kemal boyuna sağa sola seğirtir. Gözleri kalabalığın arasında birini arar, fakat göremez, sabırsızlanır:
-- İsmet Bey nerede? Hani ya İsmet Bey? İsmet Bey nerede?..
İsmet Bey, tozdan dumandan göz gözü görmeyen kalabalığın bir kenarında, yıpranmış bir er elbisesi içinde, basit, alımsız fakat sakin, güleç bu hengameyi seyreder. Nihayet Mustafa Kemal'le göz göze gelirler. Mustafa Kemal koşar gibi seğirtir. Kucaklaşır, sarılırlar:
-- Hoş geldin İsmet, hoş geldin... Ne iyi ettin geldin. Bugün çok iyi ettin de çabuk geldin...
İsmet Bey artık Ankara'dadır...