Spoiler içerir.
Ölmek İçin 13 Sebep ne olabilir diye merak ederek okumaya başladığım bir kitaptı. Hayata her zaman ve her koşulda tutunmayı savunan biri olarak bu sebepler ne olabilir diye, biraz da ön yargıyla okumaya başladım. Ve okumaya başladığım her sayfadan itibaren beni içine çeken bir anlatım tarzı vardı. Kitaptaki karakterlerin her birini benimseyerek okuma imkanı buldum. Kitapta aynı okulda okuyan gençlerin ve öğretmenlerinin birbirleriyle olan iletişimlerinden bahşedilmiş. İntihara meyilli olan Hannah da dahil olmak üzere gençlerin çoğunda güven eksikliği ve iletişim bozukluğu olduğuna dikkat çekilmiş. Aile kavramı kitapta oldukça az duyduğum bir kavram oldu. Sosyal hayatın yapıtaşını oluşturan böyle bir kavram neredeyse hiç yoktu. Özgüveni kaybolmuş ve değersizleştirilen bir insanın sonu kaçınılmaz boşluğa düşüş oldu. Ölürken bile bunu açıklayarak o boşluğu doldurmak isteyen birini okumak beni oldukça etkiledi. Hayattaki tek gayesi anlaşılmak olan biri için sadece ön yargılardan oluşan bir çevre ve varlığını hissetmediği bir aile kavramı onu karanlığa sürüklüyor. Sosyal ağ kavramı olarak da bilinen ve yardıma ihtiyacımız olduğunda destek aldığımız insanlardan oluşan bir yapının eksikliği dayanılmaz acıları beraberinde getiriyor. Ve çoğu zaman o insanı hayatına son verme düşüncesiyle başbaşa bırakıyor. Kendi içimde çok fazla benzerlikler bulduğum ve okurken beni oldukça etkileyen bir kitaptı.
“Çoğunuzun umurundaydım ama yeterince değil. Ve bu...
Öğrenmem gereken şey buydu. ”
...
“Ve öğrendim. ”
...
“Ve üzgünüm. ”