Anla artık!
Vakit geç olur,
Belki dönemezsin..
Belki beni bulamazsın..
Belki içimden savurmuşumdur yüreğimi.
Belki ölmüşümdür hasretinden...
Geriye döndüğümüzde kendimizin bile farklılaşan suretiyle karşılaşıyorsak, zamanın değiştirici gücü karşısında, ne kadar etkisiz olduğumuzu anlamaz mıyız?
Artık bizim olmayan bir ev, artık koşarken düşmediğimiz, oynamadığımız bir avlu, artık ardında beklemediğimiz bir pencere, birkaç anıdan başka nedir ki?
Hikayeyi yazan biz değilsek, her şeye yabancılaşırız zamanla. Eve, sokağa, şehre, en çok da "bir zamanlar" lı cümleler kuran kendimize. Ki hayat, zamanı hepimizden esirger aslında.
Peki ya sınırlarımızı kim belirler? Kim koparır bizi dallarımızdan? Bazen en çok da senin olana uzak kalırsın. Kendinin gurbeti olmak, yüklerin en ağırıdır.
Doğu
Rejim
Ölüm
Savaş
Yönetim
Anahtar kelimeler bunlar.
Kağıt kesiği gibi bir hayat.
Ve tam ortasında çaresiz bir şaşkınlıkla dikilip kalan, ta o zamandan kaybetmeyi öğrenen, dirense de, inansa da, başarsa da, bir tarafında ezici bir acıyla yaşamaya devam eden çocuklar.
Ve herkes için aynı hızla geçmeyen yıllar..
Şehir..
Her gece, her zerresine kadar insanın damarlarında hissettiği, her sabah, şafak vakti yeniden kaybettiği..
Can çekişen bir şehir.
Zaten hep inandım şehirlerin de yaşadığına.
Bazılarının sıla, bazılarının huzur, bazılarının hapishane olduğuna.
Ve o şehrin kadınsız sokakları..
Varlıkları, yokluklarıyla daha çok hissedilen, yasaklanan, kendi kabuklarında küçüldükçe küçülmeye mahkum edilen, özgürlük kelimesini bile içlerine gömen kadınlar.
Varlıklarını silmek ister gibi.
Aceleci, korkak, çekingen.
Baş eğen,
Kabullenen kadınlar.
Kaybetmek ve tamamen yitirmek arasındaki çizgide, ümidin ölümünü izledim okurken. Ve her kaybedişte dünyanın nasıl da boşaldığını.. Biz kaybetmeye devam ettikçe, bomboş kalacağını.
Ve aşk..
Gidince koca bir şehri kimliksiz bırakan sevgili..
Kalp denen et parçasını çürütecek kadar tesirli bir zehir belki de.
Bir çöl esintisi saracak sizi bu kitapta. Hafif ve ılık bir rüzgar.. Ama insanın içini yavaş yavaş kemiren. Saklanan ve saklandıkça kutsandığı düşünülen yüzler karşılayacak sizi. Silinen siluetler, kararan hatıralar ve yarısı olmayan hayatlar. Adı ne olursa olsun, diri ya da ölü, insanların girdiği mezarları okuyacaksınız.
Kelimelerinden duygu fışkıran, şiirsel ifadeleri yoğun yazarların ayrı bir yeri var bende.
Her ne kadar okurken, yüreğim küçüldükçe küçüldü, nefes alamıyorum, diye düşünsem de bu etkiyi yaşamak hoş bir deneyimdi.
Kelimelerin gücünün fazlasıyla farkında olan yazara bırakın kendinizi ve okuyun.
Bulmanın mı yoksa aramanın mı kıymetli olduğuna siz karar verin.
Keyifli okumalar.. :)