İsa ne yapmazdı?Chuck Palahniuk’un, ülkemizde toplatılma kararı alınan, sonra da beraat ettirilen romanı.
“Eğer bunu okumaya niyetliyseniz vazgeçin.
Birkaç sayfa okuduktan sonra, burada olmak istemeyeceksiniz. Bu yüzden unutun gitsin. Gidin buradan. Hâlâ tek parçayken hemen kaçın.
Kendinizi kurtarın.”
Palahniuk daha en başından uyarıyor bizi. Ama dinliyor muyuz? Tabii ki hayır. ‘Akıllanmaz’ doğru kelime değil, ama ilk akla geleni. Palahniuk, her kitabında yaptığı gibi sağlı, sollu kroşelerle beyninize beyninize vuruyor. Bir kez daha sisteme ve sistemin bir parçası olan bizlere verip veriştiriyor.
‘Spoiler’ doğru kelime değil, ama yok, doğru kelime. Buradan sonrası spoiler içerir.
Bu seferki anti kahramanımızın adı Victor Mancini. Kendisi göçmen bir annenin, seks bağımlısı olan oğlu. Palahniuk da bir dönem terapi gruplarında gönüllü olarak yer almış ve destek olduğu kişilerden birinin ölümü üstüne destek gruplarını bırakmış. Bu olayın onu etkilediği kesin, çünkü Dövüş Kulubü’nde olduğu gibi Tıkanma’da da terapi grupları temasına rastlıyoruz. Ama Dövüş Kulubü’nde terapi grupları bir kaçış ve kurtarıcı niteliğindeyken, Tıkanma’da boka biraz daha batmanın diğer adı. Bağımlılıktan kurtulmak için on iki adım aşması gereken karakterimiz, dördüncü adımda tıkanmış kalmış. Seks bağımlılığından kurtulmak için gittiğiniz terapi gruplarında en rahat ne bulursunuz? Evet, seks. ‘İflah olmaz’ doğru kelime değil, ama ilk akla geleni.
“Her şey bir kopyanın kopyasının kopyası gibi” misali Dövüş Kulubü’nde, haftanın hangi gününde olduğunu patronunun kravat rengine göre belirleyen kahramanımız gibi, Tıkanma’daki kahramanımızda da benzer bir durum mevcut. Ama bu sefer belirleyici kravat rengi yerine, evet, kadınlar. “Nico’nun güzel poposu mu önümde kıvrılıyor, o zaman bugün çarşamba olmalı.” Her gün bir diğerinin kopyası ise günlere farklı adlar vermenin ne anlamı var zaten?
Victor Mancini, aynı zamanda bir süre tıp fakültesine gitmiş ama annesinin hastalığı ve bakım merkezi masrafları yüzünden tıp fakültesini bırakmış ve 18. yüzyıl temalı bir canlı müzede çalışmaya başlamış bir karakter. Karakterin tıp bilgisini, Palahniuk kendi tarzında yine mükemmel yedirmiş romana. Bu ister Dövüş Kulübü’nde Anlatıcının napalm bombası yapma konusundaki bilgileri olsun, ister Tıkanma’daki gibi birinin vücudunda bulunan ben hakkındaki tıp görüşleri olsun. Palahniuk bu işi oldukça iyi beceriyor.
“Yüzlerce hastayı kurtaracak muhteşem bir doktor olamadım; ama bu şekilde yüzlerce sözde doktor yaratan muhteşem bir hasta oldum.”
“Zayıfmış gibi yaparak, güç kazanırsınız. Kendinizi güçsüz göstererek diğer insanların kendilerini güçlü hissetmelerini sağlayabilirsiniz. İnsanların sizi kurtarmasına izin vererek aslında siz onları kurtarırsınız.”
Kahramanımızın bir diğer özelliği sahte kahramanlar yaratması. Lüks restoranlarda boğulma numarası yaparak, kendisini kurtaran bu insanlara ömürlerinin sonuna kadar övünecekleri ve gurur duyacakları bir durum yaratıyor. Dövüş Kulübü’ne göre biraz farklılaşıyor bu noktada Tıkanma. Dövüş Kulübünde kahramanımız çevresinde toplanan kalabalığa “özel ve eşsiz birer kar tanesi olduğunuzu mu sanıyorsunuz, değilsiniz, hepiniz aynı pisliğin farklı lacivertlerisiniz” mesajını defalarca yüzlerine vururken, Victor ise tam tersine insanlara kendilerini özel hissetmeleri için bir fırsat veriyor. Tabii ki bundan yararlanıp annesinin bakım masraflarını da karşılayarak. Çünkü bir uzakdoğu felsefesine göre birinin hayatını kurtarırsanız, ömrünüzün sonuna kadar o insandan sorumlu olursunuz.
“Ah şu yaşlılar. Şu insan enkazları,” diyerek annesinin bulunduğu bakım merkezindeki yaşlıların hayatlarında bulunan pişmanlıkları, korkuları ve suçları üstüne alması ve İsa’nın tekrar beden bulmuş hâli olduğuna inandığı yerler ise Victor karakterinde en ilgi çekici bulduğum kısımlardı. “İsa ne yapmazdı?” diye sürekli kendine sorarak daha da dibe vurmaya çalışırken karakterin girdiği psikoloji ve verdiği tepkiler her okuduğumda aynı etkiyi yaratıyor. Hikayenin ve bu konunun finali ise Victor’un, girdikleri kısır döngüden, sistemden biraz olsun kurtardığı insanlar tarafından taşlanarak sonu İsa’ya benzer şekilde bitmesi ile oldukça iyi bağlanmış. Bir çarmıha gerilme yok. En azından fiziksel olarak.
"Ana babalar, kitlelerin uyuşturucusudur!”
Kitabın benim için asıl kahramanı ise İda Mancini. Nam-ı diğer Annecik karakteri. Düşünceleri, hayata bakış açısı ve küçük anarşistlikleri ile yer yer Tyler Durden karakterini oldukça andırıyor. Romanda altını çizdiğim cümlelerin, aforizmaların ve çıkarımların büyük bir kısmı Annecik karakterine aitti. Her ne kadar genel olarak çok iyi bir anne portresi çizmese bile “sana dayatılan doğruları ve dünyayı kabul etme, kendi doğrularını ve dünyanı yarat” bakış açısı takdire şayan. Otobüsle giderken, Victor’a çevrenin resmini çizdirdiği ve ‘buralara istediğin adı verebilirsin’ dediği kısım Tıkanma’nın en sevdiğim bölümlerindendir.
''Çünkü öncülük yapılacak tek şey kaldı, o da elle tutulamayanların dünyası; fikirler, hikayeler, müzik ve sanat'' dedi.
''Çünkü hiçbir şey hayalindeki kadar güzel olamaz'' dedi.
''Çünkü sana hatalarını söylemek için sürekli yanında olamam'' dedi.
Tıpkı Dövüş Kulübü ve Gösteri Peygamberi romanlarında olduğu gibi bu kitabında da, ana karakterin düzenini bozan, kaçış yollarını tıkayan ve her şeyi geri dönülemez şekilde değiştiren kadın karakterini yine es geçmiyor Palahniuk. Karşınızda Dr. Paige Marshall. Oldukça iyi bir karakter yaratılmış. Ama bir ‘Marla Singer’ değil. Zaten hiçbir karakter bir ‘Marla Singer’ değil. O yüzden bu karakter için fazla kelam etmemeyi tercih ediyorum.
Palahniuk’un, sistemin zaaflarını ve açıklarını kullanarak, sisteme karşı duran karakterleri eşliğinde postmodernizme, sisteme, saçma alışkanlıklara, bağımlılıklara, insanların her şeye gereksiz anlamlar yüklemelerine, aileye, tüketim toplumuna ve ilişkilere taşlamalarda bulunduğu, alaya aldığı bir diğer tokatı.
Eğer hayatınızdan memnunsanız, sistem ve kurallar olmadan yaşayamayan bir koyundan farkınız yoksa bu kitap size göre değil. Gidin. Televizyonda mutlaka beyninizi daha da uyuşturacak bir şeyler vardır. Kaçın. Hep yaptığınız gibi.
İsa ne mi yapmazdı? İsa, kesinlikle İncil yerine böyle bir roman yazmazdı.
İyi Tıkanmalar.