Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Acıyı Gerilerde mi Bıraktın: Behçet Necatigil Yazılmadan kaldı bazı şeyler, gene de yazılmış kadar oldu Behçet Necatigil ( 21 Eylül 1969 tarihli bir mektubundan) On altı yıl öncesi. 11 Aralık 1979, Salı. Öğleden sonra, 15.00 suları. Nüzhetiye caddesi, Beşiktaş, Deniz Apartmanı, 4.Kat, D.33. Burası Behçet Necatigil’in evidir. Hoca, arka odada yatıyor. Kanser. Almanya’ya göndermek istiyoruz. Hasan Pulur, Barlas Küntay’la konuşuyor. Küntay devlet bakanı. Umut kesilmez, diye düşünüyoruz. Belki bir şeyler olabilir. Hiçbir şey olmuyor. Hoca gitmek istemiyor. Arka odaya gidiyoruz. Hoca benildeyip kalkmak istiyor. Güçlükle konuşuyor. Almanya işini açıyoruz. Gitmek istemiyor diretiyoruz. İstemiyor. “ Yok bir şey!” diyor. ( Tıpkı Kamuran Şipal’e yazdığı – ve, bizim çok sonra okuyacağımız mektubunda belirttiği gibi: “Brigge’de bir yer vardı: Hiçbir şey olmadı, yok bir şey- yani, bir netice çıkmadı anlamında değil de, karşılaşılmış bir zararı inkâr, bir sıkıntıyı küçümseme anlamında- Yok bir şey, bir şey olmadı…”) Bir zararı inkâr mı? Hocanın bildiğini bilmiyorduk biz. Söylenmemişti hastalığı. Ama biliyordu, yazmıştı: Genel anestezi altında Sağ ana bronşa girildi Açık mobil ve normal mukoza Sekresyon yok, tümöral bir kitleye rastlanmadı. Dışardan ve sol yandan baskı altında Sol ana bronş Rijit bronkoskopi görülebilen kısmında Mukoza normal İntrabronşit bir patolojiye Rastlanmadı Sol plevrada sıvı görünümündeki yere Torosentez yapılması gerekir Hasta bu durumda bir mediasten tümörü Bir mediasten tümörü İzlenimi veriyor İnoperabl bir tümör Adı ‘Bronkoskopi’ dir bu şiirin. Hocanın el yazısıyla bulduğumuzda bu şiiri, altındaki tarih dikkatimizi çekmişti: 10 Kasım 1979. Hoca biliyordu durumunu, ama sürekli “ Yok bir şey.” diyordu. Bizden de, yok bir şey diyecek bir mertlik beklediğini nereden bilecektik? (“Kırılan şeyleri unutmak mertliktir.” diye bitirmişti o mektubunu.) O yıl iki kez tatile çıktımdı. İlki, 20 Temmuz akşamı, Cuma. Dört gün önce hoca aradı. Akşam Beşiktaş’ta, Bahçeli’de buluştuk. 16 Temmuz 1979, Pazartesi. Ben erken gittim Bahçeli’ye. Saat 16.00’da Cem Yayınları’na Oğuz Akkan’a uğramış, telif ücretimi almıştım. Hoca’yla saat 18.00’da buluşacaktık. Bahçeli’de kimse yok. Çantamdan bir kitap çıkarıp okumaya koyuldum. Vakit geçiriyorum. Kitap, Attila İlhan’ın: Sırtlan Payı. Hoca geldi. Çok keyifli. Hemen bir cigara. Rakı. Peynir. “Tur Yayınları’yla çeviriler için anlaşmayı yaptım.” diyor. Her ay belli bir ödeme yapacaklarmış. Hoca çok keyifli. ( O akşamı bütün ayrıntılarıyla anımsıyorum. Hoca’yla son sağlıklı buluşmamız çünkü. Ve, o Bahçeli akşamını hep yineledim belleğimde.) Ben Bodrum’a gidecektim; bunu söyledim Hoca’ya, Bahçeli’den çıkarken. “Döndüğünde görüşürüz” dedi. Çok keyifliydi. Saat 21.00 sularında, Akaretler Yokuşu’nu birlikte tırmandık. O sağa saptı, ben soldan yukarı vurdum. Bodrum’dan 11 Eylül’de döndüm. O akşam Akademi Kitabevi’nde Emil Galip Sandal’cının çok hasta olduğunu, evinde yattığını öğrendim. Kalkıp gittim. İyiydi. Bana “ Sen beni bırak, Behçet hocadan haberin var mı?” dedi. O akşam aradım Hoca’yı. Huriye Hanım “Uyuyor” dedi. Ertesi gün gittim eve. Hoca’nın sesi kısıktı. Hüzün. ( Hüznü gerilerde bırakacağım yaş, bir türlü gelmiyor…” demişti bir mektubunda.) Şimdi hüzün gerilerde kaldı. Hüzün, düğün oldu;- bir şiirinde dediği gibi acı da yok… ‘Acı anıları ilerilere kaçırdı’. Bellekte çıt yok… Hilmi Yavuz- Belleğin Kuytularından – Timaş Yayınları
·
25 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.