Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

120 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 saatte okudu
Gıda Emperyalizmi
Kısa bir inceleme yazısı yazmadan önce şunu ifade etmek istedim. Kesinlikle alın, okuyun ve anlatın. Osman Nuri Koçtürk kim diye sorduğumuzda, Soner Yalçın'ın 2014 yılında Sözcü gazetesinde yazdığı yazı ile kitap başlıyor. Ben de o tarihte o yazıyı okuyunca bu kişiden haberim olmuştu. Bu giriş yazısı daha sonra Soner Yalçın'ın Saklı Seçilmişler
Saklı Seçilmişler
Saklı Seçilmişler
adlı kitabında da yer almaktadır. Bu kitabın da mutlaka okunmasında yarar var. Soner Yalçın'ın tanıtması üzerine daha sonra Osman Nuri Koçtürk'ün 'Gıda Emperyalizmi' ve 'Açlık Korkusu' kitaplarını da okudum ama bu kitap daha 'taze'. Kitabevi dolaşmalarım sırasında 'Yeni Çıkanlar' rafında görünce büyük bir sevinçle aldım. Okuması kısmet bugüneymiş ve mutlaka alın ve okuyun. Daha önce TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası tarafından basılmış kitabı okumuştum. Bu ikinci okumam. Tarihin tozlu sayfalarından bu kitabı çıkarıp yeniden yayımlayan 'Alaca Yayınları'na teşekkür ederim. Ayrıca kapak tasarımını da çok iyi yapmışlar, herkesin eline sağlık. Diğer kitaplarının da tekrar yayımlanmasını umuyorum. Emperyalizmin, silahlı çatışma yerine daha kolay bir yol olan gıda üzerinden yaptığı sömürgecilik anlatılıyor. Gıdaların nasıl silah olarak kullanıldığı da gösteriyor. Anlattığı dönem 1966 yılı ve öncesi. Ama kitabı okuduğumuzda ve oradaki tarihleri kapattığımızda 2019 Türkiye'sinde yine değişen hiçbir şeyin olmadığını görmek için kahin olmaya gerek yok. İsimler, şirketler değişse de 'Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi' değişmiyor. Hatta daha da artarak gıda üzerinden oynanan oyunlar devam ediyor. Osman Nuri Koçtürk de artık bizim için geçmiş olan bir tarih içinden çıkıp, tekrar -anlayanlara- çağrıda bulunuyor. 1966 ve öncesine dair yazılarından Türkiye'nin o dönem ki durumunu da görüyoruz. Nüfusun 32 milyon ve et ihraç eden bir ülkenin yanlış, hatalı ve kasıtlı bir şekilde tarımının işlemez hale getirilmesine değiniyor. Dahili ve harici işbirlikçilerle tarım ve hayvancıkta (genelde tarım ) yaşanan sıkıntılar ve halkın beslenmesi üzerinden yapılan olumsuz etkilerden bahseder. O zamandan bu zamana, atılan müspet tohumlar müspet, menfi tohumlar da menfi sonuçlar ortaya çıkartmış. Ülke eğer 1966 yılında değil de 2019 yılında kuru soğana muhtaç hale getirilmişse bunun sebeplerinin araştırılmasına yarar var. Bir anlık ya da bir yıllık yanlış tarım siyaseti mi bu hale getirdi yoksa yılların birikiminin sonucu mu bu hale gelindi bunun da düşünülmesi gerekiyor. Dün, bugün ve bu gidişle yarın da değişen bir şey olmayacak gibi gözüküyor. Aktörler farklı olsa da oynanan oyunların aynı olduğunu görmemek mümkün değil. Maalesef planlama (2000'den sonra bilinmeyen bir kelime oldu) olmadan yapılan işlerin, ülkemize ne kadar zarar verdiğini örneklerle anlatıyor. Var olan durum ve çeşitli ülkelerden örneklerle tarım ve hayvancılık siyasetine yer veriyor. Örneğin, Japonya dar bir coğrafi alanda olduğu için hayvancılık imkanları kısıtlı olduğundan et yerine balıkçılığa önem vererek bu ihtiyaçlarını karşılar. Türkiye'nin de kendi doğruları ve imkanları doğrultusunda planlama yaparak hareket etmesini ifade ediyor. Karnını doyuramayan bir ülkenin (kitapta Hindistan) nasıl kendisini kalkındıracak bir sanayi kurması beklenir diye bir soru soruyor. Hem ülkemizde hem de çevre ülkelere bakıldığında bunun da yanlış olmadığı görülebilir. Her satırı her cümlesi balyoz gibi vuruyor. Sarsıyor. Ortadan konuşuyor. Oradan, buradan medet ummadan açık, net, anlaşılır bir dille, sözünü esirgemeden konuşuyor. Bir sistemin yerleşmesinden bahsederek partiler üstü bir durumu ifade ediyor. Ve hala 2019 Türkiye'sinde bunları anlamayan, bilmeyen, göremeyen binler, on binler, milyonlarca insan var. Osman Nuri Koçtürk taaaaa 1960'lı yıllarda bunları yazarak toplumların nasıl gıda üzerinden sömürüldüğünü ortaya seriyor. Her cümlesi, anlayan zihinler için sert ve etkili. Daha ne desin ki! Gelişmiş ülkelerin diğer ülkeleri sömürmek için kullandıkları yolların görünen ama ne hikmetse bilinmeyen yönüne parmak değil, kolunu basıyor. Emperyalizmin daha fazla sömürmek için yerli işbirlikçilerle olan işbirliklerinden bahsediyor. Ve bir toplum yeterince et yiyemiyor ve birileri (doktor, siyasetçi ya da adı sanı cinsi cibilliyeti ne / kim olursa olsun) de kalkıp etin verdiği kaloriye eş değer diye bakliyat (fasulye, nohut, mercimek ) yiyin diyorsa o da o düzenin işbirlikçisidir. Bu konu da daha ayrıntılı bilgi için "Ölüm Tohumları"
Ölüm Tohumları
Ölüm Tohumları
kitabına bakılabilir. Bu toplum niye yeterince ve daha yüksek oranda et tüketmiyor. Bunun da cevabı bu kitabın içinde yer almaktadır. Buradan hareketle et tüketen toplumlarla tahıl tüketen toplumların kalkınmışlık değerleri hakkında bilgiler de veriliyor. Türkiye'nin kalkınmasının nasıl engellendiğini daha açık nasıl anlatılabilir ki! Halkın et, süt, yumurta, balık yerine tahıl gibi boş bir gıdayla beslenmesini kalkınmamanın en büyük sebepleri arasında görüp hayvancılığa önem verilmesinden bahsediyor. Bugün ülkemizde hayvancılığın aşama aşama bitirilip, etin bile ithal duruma düşürülmesi (bazı ülkelerden kesilmiş, lop etler gelir de bunların ne kadarının islami olduğu da şüpheli ve ayrıca bu konuda İslamcı camiadan ses çıkmaması da düşündürücü.) hiç mi önemli bir konu değil. Akademisyen olmasına rağmen akademik dil kullanmadan halkın anlayacağı şekilde derdini anlatıyor. Türkiye'de Gıda Emperyalizmi'ni net bir şekilde anlatmış. Keşke 2019 Türkiye'sinde biraz daha bilinçlensekte ona göre tedbirler alabilsek. Ama toplum bir yerlerden birbirine düşürüldüğü için (siyasi, dini) esas sorunlar devam ediyor. Bu arada emperyalizm de gıda üzerinden bizleri sömürmeye devam ediyor. Son olarak şunu söyleyeyim: "Afyonla başlayıp pirince ve pirinçten şekere, tahıl ve yağ ile margarine atlayan gıda emperyalizmi bu kitapta ana hatları ile ve anlaşılabilir tarzda açıklanmaya çalışıldığı için okuyucuların konu etrafında yeterli bir şekilde aydınlanmış olacaklarını ve Türkiye’de olup bitenleri bu kitabı okuduktan sonra daha iyi değerlendireceklerini tahmin ediyoruz. (s.113)". Mutlaka alın, okuyun ve okutun.
Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi
Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda EmperyalizmiOsman Nuri Koçtürk · Alaca Yayınları · 201952 okunma
·
50 görüntüleme
Meltem Zariç okurunun profil resmi
Gıdanın da mı emperyalizmi oluyormuş? Oluyormuş. Efenim bu garip çark beraberinde garip kavramların da doğuşuna sebebiyet veriyor. Olsun du. Sistemin dişlerine takılıp dönüyoruz. Bize dert veren bu meseleyi konuşmak için iki terim şoku çok mu? Hiç değil. İncelemeniz için teşekkürler. Kaleminize sağlık..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.