Anladım ki aklına geleni yazmak yazı yazmak değildir.Cemil Meriç.
Yarı aydınlık yarı karanlık bir hayatın yansıması.
Hayatını, romanlarını vs okuduğumuz birçok yazarımız gibi onun hayatını da bir çile olarak nitelendirebiliriz. Sağ - sol departmanından kendisini uzak tutmaya çalışmış (!)düşünce dünyasında sürekli değişimler, gelişimler yaşamış. Sürekli okumuş, araştırmış bunun bedelini iki çift gözle ödemiş bir fikir adamı. Hiçbir izm'e bağlı olmayıp, hiçbir ideolojinin boyunduruğunda kalmadığını dile getiriyor yazar. Sorgulamak, her düşünceye saygı göstermek gerektiği kanaatinde. Ancak bunu ne kadar başarıyor orası tartışmaya açık. (Bu Ülke kitabı özelinde)
Bu Ülke kitabı, Osmanlı'dan günümüz Türkiye'sine uzanan tarihimizin Batı-Doğu arasında sıkışmışlığını, daha doğrusu gelenek olarak Doğu'ya bağlı kalıp fikir olarak Batı'ya olan düşkünlüğünü eleştiriyor. Meriç, yazarlar üzerinden kendi fikrini satırlara işliyor. Batı, intiharlara sürüklenen, Tanrısını öldürmüş, yolları çamurlu, Haçlı seferlerini zihinlerinden kazıyamamış, medeniyet (!) sınırlarını kanlarla çizen bir coğrafya. Ona göre dünya üzerinde yaşayan her insan Avrupa'lı.
''İnsanı cemiyet yaratır.''
Mensup olduğu daha doğrusu mensubu olmayı reddettiği ama içinde bulunmaya mecbur olduğu Türk yazarları içerisinde kendini oldukça mutsuz hissediyor Meriç. Olabildiğince yalnız. Herhangi bir cemiyetin içinde olmayı istemiyor. İzm'ler, cemiyetler, gruplar... Tek başınalığın yolcusu olmak istiyor. Ama bu ne mümkün. Edebiyat dünyası adeta bir doğal yaşam. Edebiyat para etmiyor. Açlık öyle bir açlık ki zamanla etrafındakilere saldırır hale geliniyor. Açlıktan kimse kimseye acımıyor. Belki de çok karşı çıktığı sağ-sol ayrımından bir saf tutmak zorunda kalıyor. Hayatı büsbütün bir çelişki olan Necip Fazıl'ın yanında saf tutuyor. Dedim ya belki de bunu tutunmak için yapıyor ama yapıyor.
BATI - WESTWORLD
Gelelim Batı'ya. Meriç'in yazarlar üzerinden bulduğu tüm hakaretleri süslü bir şekilde yönelttiği Batı'ya. Medeniyet, Doğu'da başlamıştır. Çin matbaayı bulmuştur ancak Gütenberg almış, işlemiş, modernleştirmiştir. Batı itirazsız bir ülkenin model alması gerektiği bir medeniyettir kanaatimce. Zaten gelişime sırt çevirmek kendi kendine yetebilmek fikri ayağında dinamit taşır. Ne yazık ki, Doğu elindeki tüm ilimi, bilimi Batı'ya satmıştır. Medeniyet, gelişim Batı'nın omuzlarında yükselmiştir. Buna sırt çevirmek ise başlı başına bir intihardır. Meriç ne kadar Batı'yı ismini dahi duymadığımız birçok yazar üzerinden eleştirse de burada asıl oklar Atatürk'e çevrilidir. Atatürk'e olan sevgisizliği (ben düşman olarak nitelemek istemiyorum) ömrü boyunca sürmüştür. Buna saygı duyuyorum. Elbette ki kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Ancak eleştiri saygı sınırları çerçevesinde eleştiridir. Nitekim bizim ülkemizde yaşayan hiçbir birey eleştirdiği adama saygı duymaz. Nefret eder. Ölesiye nefret eder. İçte duyduğu sevgisizlik yardan yuvarlanan bir kartopu iken zamanla çığ olur. Kendimden biliyorum. Biz eleştiri yapamıyoruz. Hele hele özeleştiriden bihaberiz!
Böyle diyorum ama Meriç önsözden sonra kendisi için şu eleştirileri dile getiriyor:
-Hasta bir gurur, pencerelerini dış dünyaya kapayan bir ruh...
-Anladım ki aklına geleni yazmak yazı yazmak değildir.
-Fırsat Yoksulu
NECİP FAZIL KISAKÜREK
Meriç, toplantıların birinde Necip Fazıl'ın kendisine yönelik ''Cemil Meriç, sen Türk olamazsın!'' dediğinden bahis açıyor. Özeleştiri yoksulu olduğumuz varsayarsak Necip Fazıl haklı olabilir. Şimdi hazır konu saygıdeğer hemşehrim Necip Fazıl'dan açılmışken birkaç kelam etmezsem içim rahat etmez. Çok klasik ama yerinde bir söz vardır: ''Bana arkadaşını söyle ki sana kim olduğunu söyleyeyim.'' Necip Fazıl için Sabahattin Ali ''eleştirmediği tek yazar - şair yoktur'' diyor Markopaşa yazılarında. Zaten Cemil Meriç'te yukarıda bahsi geçen toplantıda yine şunu dile getiriyor: ''Normalde, Necip Fazıl ile sohbetteyseniz, sadece dinler ve tasdik edersiniz. Fakat ne düşündüyse, sözü bana verdi ve uzun uzun dinledi.'' Necip Fazıl kendini üstün insan falan addediyor olmalı. Evet. Necip Fazıl'ın Batı'ya, hatta ülkemizin Batı'sına olan düşünceleri malum. Abdullah Arvasi öncesi edebiyatı ile Abdullah Arvasi sonrası edebiyatı olarak ayırdığı dünyasında daima yönünü çevirdiği ibrenin ateşli savunucusu olmuştur. Sahip olduğu tezleri savunurken dikte etmeye çalışmış, kendisinden olmayanı acımasızca eleştirmiştir. Meriç'in sağ - sol ayrımından kaçışının bittiği noktadır Kısakürek. Açıkça bir yön tayinidir. Hatta bir izm gömleği giymektir. Kitapta eleştirdiği yazarların gömleğin bir üst bedenini (XL) giymiştir. Hayatını adadığı fikirleri ne yazık ki yine kendi içinde çelişmektir.
EZCÜMLE
Yukarıda kendimce dile getirdiğim düşüncelerden sıyrılarak yine de Cemil Meriç'in bir deha olduğunu düşünüyorum. Hayatını okumaya adaması bile içimde saygı uyandırıyor. Bu uğurda gözlerini kaybetmesi, gözlerini kaybetmesine rağmen araştırmaktan imtina etmemesi bu saygıyı daha da yukarı çekiyor. Ülkemizde eksik olan taşların karşılığıdır Meriç. Büyük bir sosyologdur. Fikirlerin fikirlerle çarpışmasını istemiştir. Normalde yukarıda eleştiri olan konuları başka bir yazar yapsa idi eminim onu yalnızca sağcılar okurdu. Ancak biliyorum ki her kesimden okuyanı var. Okuma oranının yerlerde olduğu ülkemizde 1974 yılında 4. baskısını yapabilmiştir işbu kitap. İçeriğinde hazine diye niteleyebileceğim çok ama çok olgu var. O sebeple kendisini rahmetle anıyorum. Biz bile dünkü düşüncemizin tam karşısında durabiliyoruz bugün. Meriç ülkemiz için bir değer. O sebeple onu daha fazla anlamak adına diğer eserlerini de okuyacağım. Hoşuma giden, gitmeyen bir sürü olgunun eşiğinde beni de belirsizliğe sürükledi. Ancak tüm kitaplarını okuduğumda gerçek bir fikre sahip olacağım.
Yukarıdakiler hoşunuza gitmiş de olabilir, gitmemiş de olabilir. Kendiniz okuyup değerlendirmenizde fayda var. Eksik görmüş olabilirim, yanlış anlamış olabilirim. İçeriği bakımından oldukça zengin bir kitap. Anlamak adına 9 gün boyunca bir mesai harcadım diyebilirim. Buraya kadar geldiyseniz teşekkür ederim. İyi okumalar.