Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

296 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Ruh Adam, Türk Edebiyatı’nın üzerinde çok konuşulan fakat az yazılan yeni romanlarından biridir. Bu yüzden taşıdığı mesaj hakkında -varsa- farklı görüşleri değerlendirebilme imkânından şimdilik mahrumuz. Biz burada romanı kendi bütünlüğü içinde verdiği ipuçlarından hareketle değerlendirmeye ve mesajını tespite çalışacağız. Roman, iç içe iki vak’adan kurulmuştur. Bunlardan ilki baştaki Uygur masalında, diğeri ise esasen bunun devamından ya da izdüşümünden başka bir şey olmayan Selim Pusat’ın hayatı hikâyesinde şekillenir. İlk vak’a yani masalın taşıdığı tez, fenalığın cezasız kalmayacağı prensibi üzerinde kurulmuştur. Yüzbaşı Burkay evdeşinin iyiliğine kemlikle karşılık vermiştir. Ruhunun dünyaya her gelişinde ıztırablar içinde çalkalanması, masalda bu prensibin tezahüründen başka bir şey değildir. Nitekim Ayşe yirminci asırda yaşayan işinin ehli bir edebiyat öğretmeni olarak “eserin tezi fenalığın ceza görmesi üzerine oturtulmuştur” (s.12) der ve masalın mesajını verir. Ancak Ruh Adam, irdelediği bütün sosyal, siyasal ve hattâ metafizik ve felsefî meselelere rağmen bir aşk romanıdır. Baştan sona kadar anlatıcı-yazar, determinist bir tavırla ferdin; nedenine, niçinine bir türlü vakıf olamadığı, önüne geçemediği aşk duygusu karşısındaki güçsüzlüğünü ve çaresizliğini irdeler; kader ve insan ilişkilerini sorgular. Güntülü, “sevginin niçini olmaz ki efendim, çünkü biz önce severiz. Sonra sevdiğimiz şeyin güzel taraflarını bulmaya çalışırız” (s.50) diyerek sevginin iradesi olmayacağını belirtir. Keza, aşk perspektifinden başlayarak genişleyen kader fikri, kader ve insan ilişkisine ışık tutmaya çalışan pasajlar romanın dokusuna adeta bir ağ gibi yayılmıştır: "İkibin yıl önceki macera tekrarlanıyordu. Kader bir kere çizilmişti. Hiçbir kuvvet onu değiştiremezdi” (s.239). “Beni yaratmadan önce kaderimi çizen sen değil misin? Suç işledimse yaptıran sen değil misin? Bunun savunmasını senden başka kim yapabilir” (s.263) veya “insanlar analarıyla babalarının dağ gibi ümitleriyle dünyaya geldikten sonra denizler gibi ümitsizlikler içinde boğularak kaybolup gidiyorlardı” (s.232) cümleleri bu bakımdan tipik birer örnektir. Öyleyse yukarda sıralanan fikirlerin desteklenmesiyle Ruh Adam romanında, masalda yer alan “fenalığın ceza görmesi” tezinin karşısında asıl vak’a dokusunda yer alan ikinci bir tez şekillenir ki bu romanın asıl mesajıdır. Yani bu romanda birbirine bağlı iki vak’a gibi görünen Uygur masalı ve Selim Pusat’ın hayatı esasen romanda farklı iki tezin irdelenmesi için yaratılmış fiktif âlemlerdir. Bu bakımdan Ruh Adam’ı kutupluluk ilkesinin uygulandığı bir roman olarak düşünmek de makul olur. Yani insan aşk ve kader karşısında söz sahibi midir, değil midir? Roman insanın aşkı ve kaderi karşısındaki ürpertici acizliğini vurgulayacak tarzda Selim Pusat’ın reel âlemden çekilmesi sembolüyle sona erer. Esasen; insanın kaderi karşısındaki acizliği şeklinde özetlenebilecek olan bu mesaj, Prof.Dr.Mehmet Kaplan’ın teşhisiyle “doğuya yüzyıllardan beri ezen bir felsefe”nin ifadesidir. Ancak Tanzimat ile akıl unsurunun ön plâna çıkması, müslüman Türk insanında bu bunalımın netleşmesine zemin hazırlar. Nitekim Ziya Paşa’nın ünlü Tercî’-i Bend’indeki, Yoktur siper bu kubbe-i fîrûze-famda Zerrât cümle tîr-i kazâya nişânedir beyti bu bakımdan çok mânidardır. Şübhesiz Selim Pusat ile Tanzimat aydınının trajedisi arasında somut bağlantı kurma çabaları, bu incelemenin konusu dışında kalır. Ancak her iki tipte de akıl ile gönül arasında kalmışlığın yarattığı hikâyenin yaşandığına dikkat etmek gerekir.
Ruh Adam
Ruh AdamHüseyin Nihal Atsız · Ötüken Neşriyat · 201926,9bin okunma
··
28 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.