Derin Bir İç ÇekişKitabı okumaya başladığımda dikkatimi ilk çeken yabancı kelimelerin çokluğu oldu. Gün görmemiş yada benim neslimin pek bilmediği kelimeler. Zorlandım açıkçası metne girerken. Yeri geldi bırakmayı düşündüm. Sabrettim. Zamanla alıştım. Bir müzik ritmine dönüştü kelimeler, cümlelerin akışı. Sakin ağır ağır akan inceden hüzünlü bir müsıki şölenine. Türk halk müziği misali. Diğer sanat dallarına da dönüştü müsiki zamanla. En çok da yakın dostu resme. Yıldızlı Gece. Ahmet Hamdi Tanpınar’ı düşündüm. O da sever müsikiyi, resmi. Ritmiktir, en esaslı tablolardır cümleleri.
Yazılma yılını düşündüm. İlk tefrika edilmeye başlanması 1896. Batılı anlamda yazılmış ilk roman. İlkliği batılı anlamda olmasından mı yoksa roman olmasından mı? Yoksa ikisini beraber mi değerlendirmek gerekir. Her ikisi de demek en uygunudur zannımca. Konu ve teknik olarak. Doğuda roman yoktur, roman yerine mesneviler vardır. Uzun manzumeler. Aşka bakışı da farklıdır bu mesnevi yazarlarının, tekniği de.
Bu derin etkinin, derin tahlillerin kaynağı neresi? Çok düşünmemize gerek yok, romantizm deyince akla ilk gelen ülke. Fransa. Yazar da metinde Lamartine, Hugo, Musset etkisi altına sokuyor baş kahramanını. Bir de romantizmin nirvanası Sheakspeare’ın trajedyaları. Bilmiyorum benden başka Ahmet Cemil’i trajedya kahramanlarına benzeten oldu mu? Umudu, hayalleri, yıkılışı, arınması…
Sanatın konusunun yine sanat ve yayın dünyası olması sonra. Bir eser yaratmak istiyor Ahmet Cemil. Sanata ilişkin görüşlerini tartışıyor. Yayın dünyasının pisliğini. Çektiği sancıları. En sonunda yazmak istediği eserin içinde kendisini bulması.
Bir kanal var Türk edebiyatında, Halit Ziya Uşaklıgilin öncülüğünü yaptığı, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz ATAY ile devam eden. Daha önceden de AHT ve Atay’ın Mai ve Siyah’ı çok beğendiklerini anlattıkları söyleşilerine rastlamıştım. Eserin kendisini okuyunca fark ettim ne kadar etkilendiklerini. Müzik ve resimden AHT’nin. Ahmet Cemil’in yalnızlığından, içe kapanıklığından ATAY’ın.
Eser çok iyiydi. Ben çok beğendim. Yazılma zamanından bağımsız olarak çok beğendim. Günümüzde yazılmış olsaydı yine çok beğenirdim. Hayatın küçücük detaylarındaki derin manaya nüfus ediş, tablosal ve ritmik anlatış, derin ruh tahlilleri… Hepsi devasaydı. Türk Edebiyatı kesinlikle Halit Ziya Uşaklıgilsiz olmaz.