Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

80 syf.
10/10 puan verdi
Abdülhak Şinasi Hisar âlemimde hep Boğaziçi yazarı olarak kalmış. Sanırım üniversite yıllarımda onun Boğaziçi Mehtapları kitabını okumuştum. Şimdi yıllar sonra elimde bir kitabı daha var. Geçmiş Zaman Köşkleri. Yazar bu kitabında çocukluğunun geçtiği Büyükada ve Çamlıca’daki köşkleri anlatıyor. Sadece anlatmıyor, üslubuyla ve anlatımının güzelliğiyle bizi oralarda yaşattırıyor. Türkçe’yi güzel kullanıyor yazarımız. Cümlelerinde fazlalık bir kelime bulamıyorsunuz. Çocuk demek, biraz muhayyile demek. Çokça sembolist demek. Gördüklerini birebir değil, biraz değiştirerek algılayan demek. Biraz derken işte, hayali nereye kadar gidiyorsa oraya kadar değiştirmek demek. Çocuk hayalinin sınırlarını elbetteki ebeveynler belirliyor. Ninniler söylenen, masallar anlatılan, halk hikayeleri dinletilen çocuğun hayaline kimse ket vuramaz. Kitabı okurken çok hayıflandım. Tabiatın gözle görülen, kalple hissedilen güzelliklerini bu kadar hoş ve etkileyici anlatan yazarın iman yönünden eksik olmasıydı. Eğer bu yazılanlar Esmâ’nın süzgecinden geçseydi, göz onunla görebilseydi ne muhteşem bir eser çıkarmış ortaya düşündüm. O yazmasa da, ben işte ufak kırıntı bilgilerimle yazılanların hepsini bu isimlere teşmil ettim diyebilirim. Yazar, 1887’de doğmuş. Anlattığı yıllar da çocukluk ve ilk gençlik yılları olduğuna göre niye bu kadar dinden uzak kalmış anlamadım. Eserde inanç yönüyle yazarın bir tıkanıklık yaşadığını gördüm. Bu tıkanıklık, sadece çocukluğuyla mı ilgiliydi, yoksa ileriki yıllarında da böyle mi düşünüyordu, doğrusu çözemedim. Yazar Büyükada’da batan güneşi müthiş anlatıyor: “Güneş daha demin gözlerimizi üstüne konduramadığımız bir alevken, şimdi parlayan ve eriyen bir elmasa dönerdi. Bütün gün içinde tam görülebildiği dakikaya varmışken, benim onu en sevdiğim bu anda etrafına gönlünün kanı gibi bir kızıllık dökerek, sonra altın başını bu dökmüş olduğu kanlara sokarak, kararır, boğulur giderdi.” Evinin arkasındaki koruyu, yahut çamlığı da güzel anlatıyor. Gündüz vakti çamların rüzgarla beraber çıkardığı sesleri farklı, gece vakti pencere kenarından duyduğu aynı sesleri daha farklı yorumluyor. Neşeli ise bu salınışların çıkardığı sesleri hoş bir musikiye; değilse, bunu bir hastanın iniltisine benzetiyor. Yazar bu kitabında sadece köşkleri anlatmıyor, aynı zamanda o dönemin çocukluğunu ve oyunlarını da anlatıyor. Bazen eşyalar; mesela misafir geldiğinde renk renk serilen döşek ve yorganlar; mesela sandıklar ve sandıkların içerisinde saklanan özel eşyalar… Öyle eşyalar ki bunlar herkesten sakınılıyor, ama sahipleri de bu sakınmalardan dolayı, belki ömrü hayatlarında bunları ancak birkaç kez görüyorlar. Kitabın en güzel bölümlerinden birisi de Çamlıca’yı anlattığı bölümdür. Yazarın Çamlıca sokaklarında yaptığı gezintilerdir. Bu gezintilerde rastlaştığı orta yaşta kişilerin şefkatli tebessümleridir. Merhabalarıdır. Bütün bu tebessümlerin sırrı yazara göre Çamlıca’nın havasında ve duruşunda saklıdır. Edebî açıdan doyurucu güzel bir eser okudum. Bu kitaptan aldığım lezzetle, yazarın Boğaziçi Mehtapları kitabını da yeniden okuma listeme aldım.
Geçmiş Zaman Köşkleri
Geçmiş Zaman KöşkleriAbdülhak Şinasi Hisar · Yapı Kredi Yayınları · 200698 okunma
·
48 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.