Geceleri, uykusuzluğun iğneleri gözlerine batarken herhangi bir cazibesi olmayan sıradan bir kadın olmayı diler olmuştu. Odanın dört duvarı arasındaki her şey kendisine düşmandı adeta. Uykusuzluğun,derisinin altına ve kafasına yayılıp ateşini yükselttiğini, saç köklerine kadar yandığını hissederek çaresizliğe kapılıyordu. Sanki damarlarında minnacık ve sıcak böcekler yaşıyordu ve bunlar her gün gece yarısından sonra uyanıp fiziksel güzelliğinin bulunduğu bu bereketli balçığın içinde, dudak uçuklatan bir derialtı macerasına atılmışlar gibi oynak ayaklarını patırdatarak koşuşturuyorlardı.