Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

261 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
Hasan Ali Toptaş, okurken kendimi başka yerlerde bulduğum, bazen kahramanlarının yerine kendimi koyduğum, bazen de cümlelerinin peşine takılıp bilinmeze ve karanlığa sürüklenerek kurtulmaya çalıştığım bir yazar. Kimi kitabında dümeni kırılmış gemi gibi farklı karalara savruldum durdum, kimi kitabında dünya gibi olduğum yerde sürekli döndüm, kimi kitabında da zaman kavramına meydan okuyup bir geçmişe bir geleceğe gidip geldim. Eserlerinde her zaman alıp götüren, sizi ürperten, içinizi ısıtan şeyler var. Sihirli anlatımların içine gömülürken, yazıya kattığı, kulağa filmlerin arka fon müziği gibi gelen hoş sesleri duyup çırpındıran anlatımını seviyorum. Elimizde çok haraketli, işler durumda ve çapraşık bir metin var. Bize düşen, bu çapraşıklığı bir yerden tutmaya çalışmak. Ama dikkat etmekte yarar var, metnin ‘sel’ine kapılıyım derken, uykuların ‘sel’ine kapılabilirsiniz. Peki, bu metin bu işler ve tekrar ediyor? “yaşam tekrarların tekrarlarından oluşur” diye mi yoksa “hikâye sonsuzmuş gibi göründüğünde, kendine ulaşmış demek” olduğu için mi? Nedeni değişir. Ama metnin işlerliği ve kendi etrafında dönmesinin nasılı değişmez sanıyorum. Evet, metin kendi etrafında döner, aynı noktada başlar aynı noktada biter. Bu bir daire metindir. Dairenin sınırları bellidir, genişletebilirsiniz ama bu daireyi delip metnin dışına(siz buna kurgu deyin) çıkamazsınız. Dairenin içini doldurmakta özgürsünüzdür. Bu özgürlük alanı ana öyküyü bölen, iç içe geçmiş küçük zincir metinlerle doldurulur. Hasanım Ali diye hitap edilen yazar-anlatıcı dayısının öyküsünü yazmak için masasın başındadır. Bu bizim ana öykümüzdür. Ama yazar-anlatıcının kafası “solgun sesleri ve duvarlara çarptıkça parçalanıp sağa sola saçılan çeşitli sessizlikler”le dolu olduğu için ana metin bölünür. Bu bölünmeler de Haydar karakterinin görülmesiyle meydana gelir. Haydar yazar-anlatıcı için metni bölen “sucuk gibi terleyen akıl almaz bir ses”tir. Yazar-anlatıcı ‘gri bir uzaklık’a düşmüştür, öykünün neresinde olduğunu kavrayamaz “kimi zaman ortasında, kimi zaman sonunda, kimi zaman da hala başında” hisseder. Haydar’ın her ortaya çıkışı zincir metinlere bir yenisini daha ekler ama ana öyküye bu zincir metinler teğet geçer, yazılmasını geciktirir(Tristram Shandy örneği). İlk zincir metin Radyoevindeki Adam ile başlar. Bu zincir metin de Haziran Sopası zinciriyle bölünüp devam eder. İkinci zincir metin Cebrail Dede’nin öyküsüdür. Cebrail Dede’nin öyküsüne yan zincir metin eklenir: Badem Bıyıklı’nın Hikâyesi. Bu yan zincire de yan zincirler eklenir: Gözünden Gözyaşı Yerine Tas Parçacıkları Dökülen Kızın Hikâyesi ve Horoz Dede’nin Hikâyesi. Bu hikâye zincirleriyle üçüncü zincir metin oluşur: Cebrail Dedenin Oğlunun Hikâyesi. Bu öykü dördüncü zincir metin olarak kabul edilebilecek yazar-anlatıcının Dayısının Hikâyesi ile birleşir. Hikâye sonunda dayıya gelmiştir. Yazar-anlatıcının hayran olduğu dayısı, neşeli ve eğlenceli kişilik yapısının yanı sıra sürekli kitap okuyan bilge bir kişidir. Artık bilge, silindire dönen dayının hikâyesi anlatılacaktır. Acaba? Uykuların Doğusu’nda, kelimelerin ve cümlelerin ahengiyle, elinizden tutup bilmeseniz de sizi dansa kaldırmasıyla başlayan sanatsal şölen geçmişin, yaşanılan yanılsamaların, ufukta kaybolmuş hayatların “köşeli köşeli, cıvık cıvık, titrek titrek birtakım sesler”iyle “eski püskü birtakım uğultular”a uzanan seslerini barındırıyor. Evet, bu roman bir ses kalabalığı romanıdır. “Islak ıslak birtakım gürültüler”, “dudaklarının ucunda eriyiveren bitkin bir ses”, “sarı sarı titreyen acıklı sesler”, “zehir gibi acı bir ses”, “içi derin çıtırtılarla, içi geniş boşluklarla, içi çırpınan kanatlarla dolu birtakım sesler”, “kat kat dalgalanan geniş kahkahalar kana bulanmış bol sinekli bir ses”, “solgun sesleri ve duvarlara çarptıkça parçalanıp sağa sola saçılan çeşitli sessizlikler”, “nemli sessizliklerle derin uğultular” romanıdır. Yoksa bu sesler o ‘mızıka’dan mı çıkıyor? “Desene yaşam tekrarlardan oluşuyor…Tekrarlardan değil, dedi; tekrarların tekrarından.” Hayat bir mızıkadır.
Uykuların Doğusu
Uykuların DoğusuHasan Ali Toptaş · İletişim Yayınları · 20141,287 okunma
··
171 görüntüleme
Selman Ç. okurunun profil resmi
"Gözünden Gözyaşı Yerine Taş Parçacıkları Dökülen Kızın Hikâyesi" çok tanıdık geldi :) Sen yeni kitabı daha okumadın değil mi? Uykuların Doğusunu yazarken aklındaymış demek ki bu yeni kitap :) Zaten yeni kitapta da Uykuların Doğusu'na atıf var. Acayip bir döngünün içindeyiz Uykuların Doğusu gibi ya başladığımız yere döneceğiz ya da döndüğümüz yerde başlayacağız :) Eline sağlık Murat.
Murat Sezgin okurunun profil resmi
Okumadım daha. Uykuların Doğusu'nda da Bin Hüzünlü Haz'a atıf vardı. Yaşam tekrarların da tekrarlarından oluşuyor :)
1 sonraki yanıtı göster
Eylül Türk okurunun profil resmi
Murat Hocam yine çok keyifli bir tahlil olmuş. Hasan Ali Toptaş'ın her eserinin ayrı bir kişiliğe büründüğü ve okuru başka bir şaşkınlık içinde kıvrandırdığı doğrudur.Özellikle ilk paragrafınızda ki tasvirlerinizi çok yerinde buldum :) Emeğiniz vefa bulsun, eyvallah 👏
Murat Sezgin okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. :) şu sebeple sanırım : "Romanın temel özelliklerinden biridir; dünyayı günlük dil ile olduğu kadar, kendi biçiminin, mimarisinin yarattığı özel dil ile de yorumlar. Bu nedenle romancının, bu ikinci özel dille ayrıca uğraşması gerekir. Bana kalırsa, bir yazarın, her bir romanında ayrı bir mimari dilin peşinde koşması gereklidir, hatta, zorunludur. J.M. Coetze'nin, Hasan Ali Toptaş'ın, Orhan Pamuk'un her seferinde farklı biçimsel yöntemler denemelerinin altında bu zorunluluk yatar."
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.