Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

175 syf.
10/10 puan verdi
Nurullah Ataç eski olan her şeye karşı.
Türk edebiyatında deneme yazarı denilince akla ilk gelenlerdendir Nurullah Ataç. Bundan öce Söyleşiler kitabını da okumuştum. Her yazısında farklı bir tat vardı, hepsini aldım. Biz Nurullah Ataç’la farklı dünyaların insanıyız. O ölümden korkar, yokluk olarak görür, ayrılık hem de herkesleri geride bırakıp belki bir anlamda kendisi için ölmüş kabul edip gitmek onun için acı veriyor olabilir. Bu onun meselesi. Her yazısına katıldım mı, hayır. Bazen kızdım mı, evet. Dünya görüşlerimiz farklı olsa da Ataç’ın onayladığım çok görüşü vardı. Herkes Abdülhak Hamid’e Şair-i Azam dese de Ataç onu şair olarak görmüyor. Verdiği örnekle gördüm ki evet haklı. “Madem Şair-i Azam Abdülhak Hamit, hadi bir şiirini okuyun da dinleyelim.” diyor. Herkes sus pus. “Madem büyük şair ezberinizde bir şiiri yok mu yani?” “Yok.” Mehmet Akif’in de şairliğini sevmiyor. Aslında bu biraz da farklı dünyaların insanları olmasından kaynaklanıyor. Onu devrimlerin önünde bir engel olarak görüyor. Ben öyle hissettim. “Sevmesem de Mehmet Akif’i, savunucuları onun şiirlerini çatır çatır okuyorlar işte.” diyor. Yazılar çok öznel. “Beğenmedim, sevmem o adamı. Kötü şair, kötü yazar. Okumadım, okumam öyle kitapları” diyor rahatlıkla. Böyle cümleler kullanırsa bir yazar elbette aynı şekilde karşılık bulur. Tartışmaların göbeğinde yer alıyor Ataç. Kendine hafiften dokunduranları takmıyor görünse de kelimeleriyle ve umursamaz tavırlarıyla dövüyor. Konuşur gibi yazıyor. Devrik olmayan bir cümlesini gördüm mü hatırlamıyorum. “Yazı dili farklıdır konuşma dili farklıdır” ayrımını takmıyor. Yazı dilini konuşma diline yakınlaştırıyor. Duyduğu gibi, konuştuğu gibi yazıyor. Bir yerde der ki “Şiirimizi, eski şiirimizi kendimiz de okumalı, çocuklarımıza da okutmalıyız. Dilimizi gerçekten öğrenmenin, tadına erip onunla güzel şekiller kurmak gücünü edinmenin başka yolu yoktur.” Başka bir yerde de “Kapatmalıyız artık o edebiyatı, büsbütün bırakmalıyız, unutmalıyız, öğretmemeliyiz çocuklarımıza.” der. Edebiyat derslerinden divan edebiyatının bütün her şeyinin kaldırılmasını istiyor. Gençlere öğretilmesini istemiyor. Geçmişten ümidi kesersek ancak yüzümüzü batıya dönebilirmişiz. “Önce özgür düşünceli batılı yazarları öğrenelim, sonra oradan gelip kendi eski kültürümüzü tanıyalım” diyor. Yunan ve Latin yazarlarına hayran. Dillerine de. Mutlaka öğrenilmesini istiyor. Divan edebiyatını hem seviyor, hem sevmiyor. Sıkıldığında kendini divanların sayfaları arasına atıyor. Şöyle kallavi beyitler arıyor. Buluyor da. Beğendiklerini yazılarının çoğunda kullanmış. Ama o bir devrimci. Sevsek de sevmesek de. Dil alanında devrimin muhafızlığını yapıyor. Devrimin dil ayağının zarar görmesi bütün devrimleri akamete uğratacaktır. Çünkü bir millet, önce dilinden yakalanır. Çünkü bir millet, önce dilinden bozulur. Yazarımız da bunu bozabilmek, günümüz dünyasının geçmişle bağlarını kesebilmek için canla başla çalışıyor. Batıl da olsa inandığı yolda gayret gösterenler başarırlar. Çünkü çalışana veren bir Allahımız var. Ataç da çalışanlardan ve de başaranlardan. Bugün kullandığımız ve de artık “kanıksadığımız” uydurukça kelimelerin uydurukçusudur Ataç. Bir önceki eserinde bol bol uydurduğu yeni kelimeleri görmüşken bu kitapta kulağımı ve gözümü tırmalayan fazla sözcük yoktu. "Uydururum kelimeyi kullanırım, sonraki yıllara kalırsa ne ala!" diyebiliyor. Tutmamışsa uydurduğu kelime mecburen kendisi de gerisin geriye dönüp kullanmıyor. Nurullah Ataç eski olan her şeye karşı. Halk edebiyatına da karşı. Samimi olacağım diye aklına gelen her şeyi söylediklerini belirtiyor. “Düşünülmemiş, aklın süzgecinden geçmemiş mısralara sanat diyemem” diyor. Hele doğaçlamalara tam karşı. “Aklınıza geleni şöyle iyice bir tartmadan söylemeye hakkınız yoktur. Yeryüzünde bir başınıza değilsiniz, başkalarının zevkini, hatırını da gözetmeniz gerektir.” Cümleyi böyle okursam doğru tabi de halk şairlerinin aklına geleni söylediği kısmı doğru mudur, sanmıyorum. “Samimîlik demiyorlar mı, büyük bir söz ettiklerini, her işi ta kökünden çözümleyiverdiklerini sanıyorlar. (…) Öyle ya, aklınıza geleni, daha doğrusu ağzınıza geleni söyleyiverirsiniz, olur biter, içinizden öyle doğmuş. “ “Dokunmıyacaksınız onlara. Beğeneceksiniz, seveceksiniz. Hani: Yüzünde göz izi var, Sana kim baktı yârim? soğukluğu yok mu, ona bile hayran olacaksınız. Neden? "Samimî" şiirmiş âşıkların ki.” Böyle böyle halk şiirini küçümsüyor. Ataç bu yazılarıyla bir dönemin edebiyatçılarını oldukça etkilemiş. Kendine özgü üslubu, kendine özgü değerlendirmelerini ve denemelerini üslup bakımından ben beğendim. -Gerçi o üslup kelimesini de sevmiyor. Ama yerine bir kelime bulamadığı için mecburen, mecburiyetten kullanmak zorunda kalıyor.- Nurullah Ataç biliyorum birçoğunuza yabancı bir isimdir. Zaten öleli de elli sekiz yıl olmuştur. Nurullah Ataç’ın kitabını yazıya merak duyan herkesler okumalıdır. Okumalıdır çünkü onun, okuyucularına bazen coşkulu, bazen karamsar; bazen takmayan, ironi dolu, sanat ve edebiyat hakkında söyleyeceği çok söz vardır. İşte onun ölüm üzerine yazdıkları: “Benim ölümümle, bu dünyada sevdiğim ne varsa hepsi benim için ölmüş olacak. Şu güzel ağacı, adeta kendimi unutarak gezdiğim şu yolu, bütün şu sevdiğim yüzleri bir daha göremeyeceğim Bir tanesinin ölümüne katlanamazken hepsinin birden yok olmasına nasıl katlanayım?” Söyleyin nasıl katlansın Ataç! Bu arada Ataç’ın diğer kitaplarının da okuma listemde olduğunu belirtmeliyim.
Karalama Defteri - Ararken
Karalama Defteri - ArarkenNurullah Ataç · Yapı Kredi Yayınları · 2019585 okunma
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.