Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

109 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Alman burjuvasından Hristiyan bir aileye mensup olan ve tarihin önemli kırılma dönemlerinden birinde yaşayan Mann, 20. yy dünya edebiyatının önemli yazarlarından biri. Goethe, Nietzsche ve Schopenhauer’den etkilenen ve 1929 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Mann, Nazi karşıtı güçlü duruşu ile de tanınıyor. Daha savaştan çok önce, 1933 yılında Hitler iktidarı sonrası açıkça karşı çıktığı Nazi rejimi tarafından baskıya alınan, bu nedenle önce İsviçre’ye taşınan ve Çekoslovakya pasaportu alan; Hitler’in daha da güçlenmesi ve Çekoslovakya’yı işgali ile birlikte Amerika’ya kaçan ve neredeyse ölümüne kadar bu ülkede yaşayan Mann; Amerika’da da soğuk savaş-Mc Carthy dönemindeki “komünist avı” sebebi ile baskıya uğrayan entellektüel gruptan aynı zamanda. Sesini şöyle yükseltmiş göçmen olduğu Amerika’da cesurca: "Alman doğumlu bir Amerikan vatandaşı olarak, belli siyasi eğilimlere acı verici bir şekilde aşina olduğumu ifade ediyorum. Manevi hoşgörüsüzlük, siyasi kovuşturmalar, yasal güvenliğin azalması; ve bunların hepsi 'olağanüstü hal' iddiası ile. ... Almanya'da da böyle başladı. “ Bu uzun hikayesinde Mann, sanatçının trajik çıkmazını işliyor ve “sanat nedir”, “sanatçı kimdir”; sorguluyor. Hikayede klasik edebiyatın tanınmış yazarlarından Aschenbach, dinlenmek ve kaybettiği esin perisini bulmak için gittiği Venedik'te gördüğü ergenlik çağındaki delikanlı Tadzio'nun güzelliğine tutulur. Bu tutku, ünlü yazarın tüm geçmişine ve inançlarına terstir; yazar, ahlak ve erdemin önemine vurgu yapan klasik tarzdaki eserleri ile tanınmaktadır. Başlarda yaşadığını adlandırmakta zorluk çeken yazarın hislerinin onu önce özgürleştirdiği ve canlandırdığını, ama sonra giderek tutku ve kaygılarını arttırdığını görürüz. Tadzio ile hiç konuşmamasına ve neredeyse hiç bir araya gelmemesine rağmen bu tutku çerçevesinde sanatın ne olduğunu ve ne için var olduğunu sorgulayan Aschenbach, aşkını kabullenmesi ile beraber kolera salgınına rağmen Venedik'i terketmez ve uzaktan takip ettiği sevgilisinin yanında ölümü bekler. Thomas Mann her ne kadar romanlarında otobiyografik ögeler kullanmadığını söylese de, günlüklerinden anlıyoruz ki hayatı boyunca kendi cinsine de duyduğu ilgi ile, biseksüelliği ile mücadele etmiş. Nitekim bu nedenle, ünlü bir sanatçının genç bir erkeğe hayranlığını anlattığı ve 1912 yılında yayınlanan "Venedik’te Ölüm”ün yazarın hayatından etkiler taşıdığı iddia edilmiş.
Venedik'te Ölüm
Venedik'te ÖlümThomas Mann · Can Yayınları · 20073,598 okunma
··
171 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.