Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Umberto Eco’nun anlattığı, Eugenio Carmi’nin resimlediği üç hikâye: Çocuklar, büyükler ve masallara gerek duyan herkes için... Umberto Eco, günümüz dünyasının en karmaşık, en içinden çıkılmaz hâle gelen sorunlarını ele alıyor kitapta. Usta yazar, çocukları yer yer hüzünlü yer yer heyecanlı bir öykü atmosferi içinde bilgilendirmeyi ihmal etmezken, ebeveynleri de durup düşünmeye sevk ediyor. Savaşların tamamen kişisel çıkarlar adına planlandığını; dil, din, ırk gibi farklılıklarımız üzerinden ayrıştırıcı propagandalar yapmanın ne denli anlamsız ve önemsiz olduğunu; doğanın hayatımızdaki önemini, insanoğlunun doğaya nasıl da ihanet ettiğini, çocukların ve yetişkinlerin yani bütün okurların sofrasına usta bir biçimde sunuyor. Böylelikle yetişkinlerin içindeki çocuğa, çocukların ise içindeki yetişkinlere sesleniyor bir anlamda. Hadi, şimdi kitabımızın sayfalarını karıştırmaya başlayalım. İsyan edip içinde bulundukları bombadan kaçmaya çalışan atomların dayanışması, kuşkucu ve birbirini sevmeyen üç ayrı ülkenin kozmonotlarının altı kollu bir Marslıdan öğrendikleri dostluk hikâyesi ve doğa dostu cücelerin dünyayı kirletenlere verdikleri çevre dersi; kitabın anlattığı üç hikâye. Bu hikâyeler sırasıyla ‘Bomba ve General’, ’Üç Kozmonot’ ve ’Cecü’nün Yer Cüceleri’. İlk hikâyemiz ‘Bomba ve General’... Evvel zamanla kalbur samanın yine iç içe olduğu zamanlardan bir gün, üniforması gecelerin yıldızlarla dolu olduğu kadar dolu bir general vardır. Atomlar birbirleriyle uyum içinde yaşarken, masum atomlarımızı bir bombanın içine hapseder; çünkü mesleğinde yükselme umuduyla durduk yere savaş çıkarma peşindedir generalimiz. Kendi hâlinde yaşayan masum atomlarımızın ise ona büyük bir süprizi olacaktır. Atomların süprizini ve generalin başına neler geldiğini merak ediyorsanız devamını Umberto Eco anlatıyor. Diğer hikâyemiz ‘Üç Kozmonot’… Amerika, Rusya ve Çin’den üç ayrı kozmonot, dünyanın üç farklı yerinden Mars’a doğru hareket ederler. Oraya kim daha çabuk varırsa o ülke daha başarılı olacaktır. Dolayısıyla üç kozmonot da birbirlerini sevmiyorlarmış. Oraya vardıklarında, farklı dilleri konuştukları için anlaşamıyor ve karşılıklı güvensizlik içinde birbirlerinden uzak bir şekilde gezegeni araştırmaya koyulmuşlar. Toprakta açılmış olan uzun kanallar zümrüt rengi suyla doluymuş. Tuhaf mavi ağaçlar, üzerinde pek acayip renkli tüyleri olan daha önce hiç görülmemiş kuşlar varmış. Hava çok soğukmuş ve ansızın ağaçlığın içinden korkunç bir Marslı çıkmış karşılarına. Marslı arkadaşın baştan aşağı yeşil bir vücudu, kulaklarının yerinde iki anteni, fil gibi bir burnu ve altı kolu varmış. Bizimkilere bakmış ve ‘’GIRRRR’’ demiş. Daha birbirlerini anlamaktan yoksun olan kozmonotlar dev Marslıyı hiç anlamamışlar. Kozmonotların başına ne gelecek? Acaba Marslıdan ne öğrenecekler? Bütün soruların cevabı hikâyemizde saklı. Son hikâyemiz ise ‘Cecü’nün Yer Cüceleri’. Zamanın birinde yeryüzünde yeni topraklar keşfetmek isteyen güçlü bir imparator varmış. “Gemilerim altın, gümüş ve çayır dolu; uygarlığımı taşıyabileeğim yeni bir kıta keşfetmedikten sonra, neye yarar benim imparatorluğum!” diye bağıran bir imparator hem de. Yardımcıları imparatora yeryüzünde keşfedilecek herhangi bir yerin kalmadığını, en küçük adalara bile tatil köyleri yapıldığını, bu yüzden de uzay gemileriyle gezegenleri keşfedecek bir Samanyolu kaşifi yollamaları gerektiğini söylemiş. İmparator da bunu derhal onaylamış. Kaşif, uçsuz bucaksız uzayda dolaşıp üzerinde yaşayabilecekleri ve uygarlaştırabilecekleri bir gezegen parçası aramış. Günlerden bir gün megagalaktik megateleskobuyla yeşil vadileri ve ormanlarıyla sevimli mi sevimli bir gezegen görmüş. Bir yanda bu gezegenin içinde barış, huzur ve mutluluk içinde yaşayan cüceler, diğer yanda o gezegene uygarlığı götüreceğini iddia eden kendini beğenmiş imparatorun adamları... Gezegende neler yaşandı dersiniz? Bu karşılaşmadan öğreneceğimiz çok şeyler olduğunu düşünüyorum. Söylemeden edemeyeceğim bir konu var, ben ve benim gibi düşünenleri üzen bir konu hem de sevgili arkadaşlar. Ne mi? Çocuklar için her zaman kullanılan bir cümle aslında, beni üzen bu cümle: “Sen çocuksun anlamazsın!” . Yanılıyorsunuz sayın büyüklerim, anlarlar; hem de sizden daha iyi, en saf, en masumane hâliyle anlarlar. Hatta kimi şarkılar bile bunu söyler, “Biz büyüdük ve kirlendi dünya.” Hiçbir şeyin zamana yenik düşmemesi dileğiyle, Cemal Süreya’ya bir kulak verelim, o bu konuda neler diyor? Cemal Süreya ‘Günler’ adlı deneme kitabının 646.gününde şunları söylemiştir; “Ayrı bir çocuk edebiyatı olmaması kanısındayım, edebiyat vardır. Çocuklar da ondan kendilerine göre koparabildiklerini alırlar. Çocuğu küçümseme yatıyor ‘Çocuk edebiyatı’ sözünde. Bırakalım çocuk da yüzmeyi ( okuma yazma) öğrendikten sonra bizim girdiğimiz denize girsin. Bilginin çocuklara ayrı bir aktarılış biçimi olabilir. Olmalıdır. Ama ‘Çocuk Süleymaniyesi’ni kabul edemem. Kahramanı çocuk olan romanlar vardır. Ama niçin çocuk romanı olsun? Çocuk politikası var mı? Çocuk beledıyesi?” Ayrıca Cemal Süreya’nın kaleme aldığı Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi kitabının arka kapağında şu öğütler yazar: ‘’Çocuklar için yazmak. Yazarsın. Yalnız şunu unutma: Çocuklar her şeyi anlar. Her şeyden söz edebilirsin onlara. Enflasyondan bile. Bilgiçlik taşıyan şeyler yazma. Daha içten ol. Serüvenlerden düşlerden söz et. Sözgelimi, lacivert ipek helikopterler uçsun yazılarında. Bilgi de ver. Senin işin onlarda okuma tadı yaratmaya çalışmak.” Cecü’nün Yer Cüceleri kitabı tamamen bu paralelde yazılmış ve sanki Umberto Eco ,Cemal Süreya’nın düşüncelerini tek tek işlemiş gibi, ortaya da yediden yetmişe herkese hitap eden bir eser çıkmış. Keyifli okumalar...
Cecü'nün Yer Cüceleri
Cecü'nün Yer CüceleriUmberto Eco · Yapı Kredi Yayınları · 2012250 okunma
·
83 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.