İlk yazdığım inceleme olacak bu mecrada, bu yüzden sürçü lisan ettiysem affola. :) "Tesadüf diye bir şey yoktur." derler ya hani. Kitabın önsözünü okuduğunuz vakit bunu destekliyorsunuz. Kitap, tamamen tesadüfi bir şekilde yazılmaya başlanmış. Belki de yazarımız o gece, o masaya oturmasaydı biz hiçbir zaman böyle başarılı bir kitap okuyamayacaktık. Kitabı okuyalı neredeyse bir hafta olacak ama etkisi hala ilk kapağı kapattığım andaki kadar güçlü. Kitabın kurgusu, karakterleri tamamen gerçek. Belki de beni etkileyen en büyük etken de budur. İçinde II. Dünya savaşı geçen romanları okumayı çok severim ve neredeyse her biri beni çok etkiler. Lakin bu başkaydı benim için. Sırtına o kadar yük binmişken bile sevmeyi unutmayan Pino Lella'yı o kadar hissettim ki içimde. Yazar çok iyi aktarmıştı tüm karakterleri. Çoğu yer birer soru işareti olarak kaldı bende. Kitap tamamen gerçek olduğu için de sanırım sonsuza kadar bu soru işaretleri giderilemeyecek kafamızdan. General Leyers'ın gerçekte kim olduğunu, Anna'nın geçmişini detaylı bir şekilde öğrenmeyi ne kadar çok isterdim anlatamam. Fakat ardında bıraktığı bu gizem, kitabı daha da güzelleştiriyor aslında. İnsanı düşünmeye itiyor. Akıcı bir dile sahip yazarımız Mark Bey. Kalın bir kitap gibi gözükse de 4-5 gün içinde kolaylıkla bitirebilirsiniz. Fakat ufak bir uyarı, etkisi 1 haftaya kadar sürüyor. :)) Dipnot: Sanırım filminin yapılması düşünülüyor ve Pino Lella'yı da Tom Holland oynayacak. Daha iyi oynayacak birini düşünemiyorum. ️

Kızıl Göğün AltındaMark Sullivan · İthaki Yayınları · 2018234 okunma

·

98 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Ahsen