Gördüm ki farklı şehirlerden, farklı ülkelerden, hatta farklı dillerden bu insanları ortak öfkede birleştiren asıl mesele benim paylaştığım sıradan bir manzara karesi değil, kendi paylaştıklarına gelen tepkisizlikti. Kendilerini değersiz hissetmelerinin
bir yansıması, başkalarını da değersizleştirmek olarak ortaya çıkıyordu. Pek çok hesap sahibi bir şeyler paylaşmaktan çok başkalarına yorum yapmakla günlerini geçiriyordu. Hemen hepsi kimi zaman bir ahlak bekçisi, kimi zaman vicdan jandarması, kimi
zaman da duyarlılık saveısı rolünde yorum yazıyordu. En büyük
öfkeleri, kendilerinin ciddiye alınmamasından kaynaklanıyordu.
Kendi hesaplarında yazdıklarına hemen hiçbir dönüş yokken
başkalarının hesabında başkalarıyla didişiyorlardı. Eleştirinin dozu her yorumda yavaş yavaş artıyor; deneme-yanılma kantarında,
karşılığında hiçbir tepki görmeyince serbest atışa geçip işi ana
avrat küfre kadar vardırıyorlardı.
Profiline altı yaşında çocuğunun fotoğrafını koyup, ana avrat
küfür döşenen de, eşiyle mutlu fotoğrafının altında aynaya bakıp bile.
söylese yüzünün kızaracağı küfürleri eden de hep aynı insandı
aslında. "Ben de varım, beni de gör, benim de sesimi duy" diyen
o tanıdık aynı insan... Takipçi sayılarına baktığınızda bu insanları kendi başlarınayken duyanların ne kadar az olduğunu görebiliyordunuz. Yine güldüm. Ve bu sefer üzüldüm. Sosyal paylaşım ağ-
ları kimi için sosyal öfke ağına dönüşmüştü
bile!