Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

416 syf.
8/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Gülerken düşünmeyi de unutmayın!
Bir toplumda yaşamak, parçası olabilmek hatta toplumla aynı yöne gidebilmek, toplumun geleceğinde rol almak, yön vermek ve bunları sosyolojik açıdan sağlıklı toplum ve bireyler yetiştirmek için yapmak, her şeyin normal görünmesini sağlamak, ve normalmiş gibi davranmak... Buna kısaca günlük hayat diyebiliriz. Tabi birde; aynı toplumda yaşamak, aynı yolu yürürken biraz farklı gözlükler kullanmak var. Bunlar öyle gözlükler ki camlarının renginden dolayısıyla görüşü, çerçevesinin şa’şa’ası görünüşü çok farklı. Bunların “kralı çıplak göstermek” gibi meziyetleri olsa da kimseye bir zararı yok! Aksine; toplumun yürüdüğü yolda ihtiyaç duyduğu ekmeğe, suya ve her türlü yaşam desteğine ek besin olarak sunulan ruhsal bir besini sağlıyor. Evet, evet… Mizahı bu! Mizah Atinalılar tarafından insanın gerçekten toplum olmaya başladığı, sosyolojik açıdan büyük gelişmeler gösterdiği orta çağda geleneksel bir sanat ve ifade biçimi olarak geliştirilmiştir. Zaman içinde Avrupa’nın içine sızmış, insanlar bu işi meslek haline getirmişler. Amaç; kralı hem çıplak göstermek hem de aynı kralı eğlendirmekmiş. Dünyadaki gelişimini yüzyıllar içinde sürdürdükten sonra topraklarımızda da kendine yer, vücut bulabilmiş ve günümüze kadar varlığını sürdürmeyi başarmış. Edebiyatımızın tarihçesine dönüp baktığımızda mizahın ilk örnekleri olarak masallar, fıkralar ve tiyatro oyunları görebiliyoruz. Ama Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte edebiyatımız ve mizah biraz yön değiştirir ve daha eleştirel, daha keskin bir hal alarak kapsamı genişletir. Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Orhan Kemal, Bedii Faik, Haldun Taner, Muzaffer İzgü, Çetin Altan gibi yazarlar da, günümüz mizahının bulunduğu noktaya gelmesinde önemi büyük birer rol üstlenmişler, “güldürmek ve düşündürmek”i kendilerine rota belirlemiş ve bu doğrultuda yol almışlardır. Aziz Nesin kendisiyle yapılan bir söyleşide “Ben ailemi yazarak geçindiriyorum. Dört bin hikaye yazdıysam, ailem iki çocuk bir hanım olduğundandır. Daha kalabalık olsaydık belki dokuz bin hikaye yazmam gerekirdi.” dediğinde, düşünmemizi mi yoksa gülmemizi mi istemişti? Düşünelim mi? Gülelikm mi?... Ne dersiniz? Şu noktada , Tatlı Betüş’e geçmeden önce sizinle Friedrich Nietzsche’nin "Kim namus ve ahlâk şövalyeliği yapıyorsa, bilin ki en namussuzu o' dur." sözünü paylaşmak istiyorum. Eminim ki; henüz okumadıysanız mutlaka okumanızı önereceğim Aziz Nesin’in dört defa revize edilmiş, başrölünü Türkan Şoray’ın üstlendiği dizi uyarlaması bulunan bu romanında Nietzsch’nin bu büyük lafına yer bulacaksınız. Tatlı Betüş Aziz Nesin’in ilk baskısı 1958 yılında “Bayan Döviz” adı ile basılan 1960 yılında ise “Bir Mirasçı Aranıyor” haline çevrilip yeniden basılan, nihayetinde son Halini alarak 1974 de “Tatlı Betüş“ adı ile yayımlanan romanıdır. “ Romanın üçüncü biçimi de beni memnun etmemişti. Barış Gazetesi benden roman isteyince, ben on beş yıllık romanımı yeni baştan ele aldım. Dördüncü kez değiştirip, düzeltip yeniden yazdım. Bu kez ise adini bildiğiniz gibi "Tatlı Betüş" koydum.” Bu hikaye bir hayli abartılmış olsa da, yaşananların tamamının tek kişinin başından geçebilme olasılığı çok düşük olsa da pek çok kişinin yapmış olduğu pek çok gerçek rezalete ayna tutmuş. Roman özellikle Dönemin yüksek sosyete ve zenginler aleminde dönen dolapları, ahlaksızlıkları, akıl almaz rezaletleri ortaya koymak amacıyla yazılmış, tek bir karakter üzerinden pek çok rezaleti örneklendirerek toplumsal çürümeyi gözler önüne sermiştir. Tatlı Betüş, ülkemizdeki burjuva kültürünü en şiddetli şekilde, yozlaşmak, kirlenmek, ahlaksız hale gelmiş olmakla suçlayan en acımasız şekilde yerden yere vuran romanların başında gelmektedir. Romanın konusuna ve özetine de biraz değinmek isterim; On beş yaşında bir doktora evlatlık adı altında ama metres olarak verilen Güllü’nün genelevlerden İstanbul ve Ankara sosyetesine girip çıkması onlarca zengin koca değiştirip, hem erkekleri, hem kadınları hem de sosyeteyi allak bullak etmesi ve onların yaşamlarını ahlaksızlıklarını rezaletlerini faş etmesi üzerine dayanmaktadır. Erkekleri parmağında oynatarak sosyetenin en gözde kadını olmayı başaran Betüş'ün hikayesidir. Hikaye kırk beş yıl önce bir memur ailesine evlatlık olarak verilen Güllü’nün büyük bir mirasa konduğu için arandığını belirten bir gazete ilanı ile başlar ve Güllü’nün Yeğeni Mahmut Yarlı, bu miras haberinden sonra Güllü’yü bulmak için yaptığı araştırma ve gerçekleştirdiği görüşme ve mektuplaşmalar ile devam eder. Karakterin adları roman boyunca evlendiği kocaya, yer aldığı ortama, yapılan işe göre değişmiş: “Bayan Döviz” olarak Tanınmakta, sık sık gemi ile Avrupa’ya gitmekte ve bir gemi dolusu kaçak eşya ile dönen bir kaçakçıdır. “Tatlı Betüş”, Ferhat Paşazade’nin torunu Mecdi ile evlenir. Mecdi dedesinden kalma mirası bitirmeye azmetmiş bir mirasyedidir… Kimi zaman kadınları Klarkçı Muammer’in elinden kurtaran bir namus abidesi, kimi zaman evlendiği sayısı meçhul kocalarından birinin şiddetine, kıskançlığına hedef bir mağdur, zengin kadın avcılarına hedef olduğu zamanlar da yok değil… Sadist bir kişilikten, şiddet görmekten zevk almaya, prenseslikten geneleve, zenginlikten fakirliğe… v.s. Son mu?... edebiyatvesanatakademisi.com/...eti-aziz-nes... sabitfikir.com/...mp;amp;refer...
Tatlı Betüş
Tatlı BetüşAziz Nesin · Nesin Yayınevi · 2005766 okunma
··
247 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.