Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Sultan Reşat'ın gezisi üç hafta sürer. 7 / 8 Haziran 1911'de Selanik'te onuruna bir gece eğlencesi düzenlenir. Ömer Naci, Erzurum heyetini içki masasında konuk eder. Ömer Naci'nin arkadaşı Nazım Ören de oradadır. Nazım Ören ilginç giysili Said-i Kürdi'yi o gece tanır ve şunları yazar: “O, Erzurum Heyetine İstanbul'dan katılmıştı. Benden başka arkadaşların hiçbirisi kendisinden hoşlanmıyor, temas etmek istemiyordu, onlar bu adama düpedüz bir şarlatan diye bakıyorlardı. Hele Erzurum Müftüsü İsmail Efendi Hoca çok kızıyor, 'Kendisine evliya süsü veren bu adam Cehenneme atılacak bir odun kütüğüdür!' diyordu. Benim fikrimce bu zavallı adam, bir akıl hastası idi. Bize yapışmak, bizden ayrılmak istemiyordu. Ona acıyordum. Nihayet dayanamadım, yalvardım, yakardım, bizim gruba yamanmasını temin ettim.” Nazım Ören, Said-i Kürdi kendine özgü giyimine değinir: “Otuz beş yaşında görünür kırk beşlik bir adamdı. Başında beyaz uzun bir külahı vardı. Külahın alt kısmına siyah ipek postunun kısa saçakları yüzüne sarkıyordu. Siird veya Van el tezgâhlarında, o bölgeye mahsus bir cins keçi kılından dokunan alacalı bulacalı kumaşlardan bir elbisesi vardı. Her paçasına iki bacak girebilecek genişlikte olan, fakat kırmızı uçkurluğu açıkta bulunan bir şalvar giyinmiş, kol ağızları yırtmaçlı, göğsü açık, kırmızı işleğinin üstüne yine hareli ve renkli şalvarının kumaşından kolsuz bir cepken geçirmişti. Ayaklarında çizmeler vardı. Şalvarı Şalvar parçalarının uçları, çizmelerin üstüne dökülmüştü. Bıyıkları kısa, gözleri parlak, boyu, külahlı olduğu zaman çok uzun, külahsız bulunduğu zaman orta idi. Beyaz tenli, yakışıklı, heybetli bir gençti. Elinden altun satavatlı, Çerkes yapması kamçısını, belinden fildişi saplı hançerini hiç düşürmezdi. Daima Kürtçe konuşmak isterdi. Türkçe de konuşabilirdi. Arapçayı bilir gibi görünürdü. Türkçe okuyup yazdığını hiç görmedim. Üstünlü esreli sarı yapraklı Arapça risaleler okuduğunu gördüm.” Said-i Kürdi'nin davranış özellikleri ve temel düşünceleri de ilginçtir: “Arkadaşlar kendisiyle çarşı pazarda gezmek istemezlerdi. Çünkü onu görenler, hele çocuklar, tiyatrodan fırlayıp kaçmış birinin arkasına takılır gibi, etrafını çevirmek isterlerdi. Gerçi İstanbul'da Kürd elbisesi vardı. Fakat gösterişlisi, böyle mübalağalısı yoktu; o ise kalabalıktan çok hoşlanırdı. Hatta yanına yaklaşanlara, büyük küçük, kendisini Bediüzzaman Molla Said-i Kürdi diye takdim ederdi. Muhatabının en küçük alakasını kaçırmaz, hemen pek az medrese gördüğünü, adeta ümmi olduğu halde zamanın en büyük alimleri ile akaidde, fıkıhda, hadisde, kelam ve mantıkta imtihana girebileceğini ve dünya yuvarlak olup müstakar olan (sabit duran) Güneş'in etrafında döndüğünü ve bu kainat hadisesini ayetle, hadisle isbat eylemek gibi yepyeni ve adeta Allah vergisi bir keşifte bulunduğunu uzun uzadıya anlatır, asıl tuhafı bir takım zavallıları aldatmağa, onların hayranlığını çekmeğe de muvaffak olurdu. Zamanında gelmemişti yahut yerinde doğmamıştı. Bu hali ile ancak Afrika çöllerinde Mehdilik taslayabilirdi”.
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.