Güney ülkesinden gelme şu beyaz kadınlar o kadar çıtkırıldım, o kadar nazenin, o kadar dayanaksız olurlardı ki - hayır, hayır, böyle bir kadınla böyle bir yolculuğa kalkışmak
düşünülemezdi bile.
Ne var ki, Sitka Charley, "böyle bir kadın" dediği kadının
ne tür bir kadın olduğunu bilmiyordu o sırada.
Daha beş dakika önce yolculuğun lafını bile duymak istemediğini söyleyen aynı Sitka Charley, beş dakika sonra o kadın pırıl pırıl bir
gülümsemeyle gelip de lafı hiç dolandırmadan, yalvarıp ya-
karmadan,
kadınca cilvelerle kandırmaya da çalışmadan dupduru bir İngilizceyle doğrudan doğruya konuya girerek ricada
bulununca, yelkenleri suya indirivermişti. Kadının sesi
azıcık titrese, gözlerinde en ufak bir yalvarma ifadesi belirse,
bir parça dişiliğini kullanmaya kalkışmış olsa, Sitka Charley
inadına sertleşirdi; oysa kadın ufukları araştırır gibi bakan
dupduru gözleriyle, billur gibi sesiyle, açık yürekliliğiyle ve
kolayca karşısındakinin düzeyine inivermesini sağlayan inanılmaz alçakgönüllülüğüyle Sitka Charley'nin hem yüreğini,
hem aklını fethedivermişti.
Demek ki, bu da bambaşka türden
bir kadın diye düşünmüştü Sitka Charley.