O yıl yani 1979 yılı bir pazartesi günü başlamış ve bir pazartesi günü bitmiştir. Şahbaz bize bir hikâye anlatacak, anlattığı hikâyede kahramanlar gerçekten yaşadılar fakat adları, hikayeleri ve ekmiş oldukları acılar bambaşka olacak. Şahbaz bize bir hikâye anlatacak ve gerçek.
Şahbaz kim? Şahbaz bu kadar hikâyeyi nereden biliyor? Şahbaz tek bir cinayet işlemeden cinayetlere nasıl ortak oluyor? Şahbaz kendisine neden farklı geçmişler yazıyor? Şahbaz kadına neden durmadan korkunç hikayeler anlatıyor? Bu sorularla kitabı bitirdim.
Kitap henüz başlamamış 1979 yılından önce yaşanan bilinmeyen bir yerde bilinmeyen bir köyde lanetler ile başlıyor. Lanetler sürdükçe 1979 yılında gelişiyor filizleniyor.
Kitap 1979 yılını iki farklı şekilde okurlarına sunuyor. İlk anlatılanda 1979 yılın başlamasıyla beraber Şahbaz bir kadın buluyor. Kadın ölüyor mu yaşıyor mu belli değil. Anlattığı her hikâyeyi Şahbaz o kadına anlatıyor. Kadın sadece Şahbazı duyuyor sadece hikayeleri dinliyor. Kadın küçükken merak ettiği ölümü şimdi bu kadar yakınken meyveler ve hikayeler ile ayakta duruyor.
İkinci kısımda ise o yıl, o ay, o gün Türkiye’nin gündemini gazete kupürleri gibi anlatıyor. Ölen insanların ne için öldüğü nasıl öldüğü hikayesi olmadan karşımıza geçiyor.
Kitabı okurken hissettiğim his ise ayrı bir yerde duruyor. İlk kez Mine Söğüt okuyanlar için hikayelerin aktarımı karışık gelecektir fakat Mine Söğüt’e alışmaya başlanıldığında hikaye artık sizi bulunduğunuz ortamdan başka yerlere sürüklemiş olacak.