Nermin Yıldırım'ı ilk kez okuyorum. Eski kelimelerle yeni kelimeleri harmanladığı kalemini, duygu aktarımını kolaylaştıran üslubunu, özgün cümlelerini çok beğendim.
Bu kitapta müdavimlerinin ev dediği bir akıl hastanesinden bahsediyor. Hastalar misafir; görevliler abla, abi, baba... hastalar azıcık temiz havadan, zaten iğne ucu kadar olan haklarından mahrum kalmamak için hiçbirşeyden şikayet etmemeyi öğrenirler bu evde. İlaçlarını içip kendilerinden her gün biraz daha uzaklaşan yaşama heveslerinin ardından bakarlar öylece. İnsan okurken düşünmeden edemez. "Gerçek dünyada da epey var bu evlerden ve Susarak yitirilen nice güzelliklerden."
Evi bize Esin anlatır. Eski hayatını istemekten vazgeçmeyen, sorgulayan, en büyük korkusu sevilmemek olan misafir Esin.
Dış dünyayı da Rikkat abladan öğreniyoruz. Aşka, yaşamaya, salıncaklara geç kalmış; bir ömür okuyamadığı bir şiirin dizelerini her gördüğü şiirde arayan;
düşmekten korkan, annesinin ruhuyla çekirdek çitleyen Rikkat abla.
Bu kurumu, burada yapılan usülsüzlükleri, düzeni sorgulayan, hastalar için üzülen zavallı doktor kerem var bir de. Başına gelenleri hak etmeyen iyi insanlardan sadece biri.
Karakterleri çok sevdim. Rikkat ablalar şiirini bulsun. Doktor keremler özgür olsun. Hayata inanan Esinler ve Adalı Yakuplar usul usul yağan yağmurlar altında daima mutlulukla koşsun. :)