Öyle bir hayat düşünün ki içerisinde hırsızlık ve sahtekârlık olsun ve yine öyle bir gece düşünün ki 'kendinizi' bulmanıza yardımcı olsun. Kitapta tam da bu ele alınıyor. Kahramanımız 36 yaşında ve her şeye sahip fakat hayattan artık zevk almıyor. Kendi kendine oyunlar kurup onları yaşıyor ve farklı farklı suçlar işliyor. Ardından bir gece onun deyimiyle o "olağanüstü gece" de tabiri caizse gözleri açılır ve kendinin farkına varır. O geceden sonra varoluşsal amacıyla birlikte benliğine yolculuk yapar.
Kitaptaki betimlemeleri, ruh tasvirlerini, kahramanımızın yaşamış olduğu buhranı öyle güzel dile getirmiş ki Zweig, bir kez daha kalemine hayran kaldım. Hatta kitabı okurken kahramanla birlikte siz de silkelenme ihtiyacı duyuyorsunuz. Özellikle son cümle beni çok etkiledi. Hemen paylaşayım sizlerle de: "Bir kez kendini bulan birinin bu dünyada artık kaybedecek bir şeyi yoktur. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlayan, bütün insanları anlar."