Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

464 syf.
·
Puan vermedi
·
18 saatte okudu
Yüzyıllık Yalnızlık
“Yüzyıllık Yalnızlık’ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım. Ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı büyük bir dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız.” Kitabın arka kapağındaki yazarın tanıtım yazısı ve kitabın ön kapağındaki resim aslında kitabı tam manasıyla özetliyor. Tabi ileride değineceğim birkaç husus dışında. Kitap, fantastik öğeler içermekle birlikte sıradan insanların hayatlarını anlatmakta. Sıradanlığın ve fantastiğin iç içe geçmişliği ile hayranlık uyandıracak derecede zengin bir içeriğe sahip roman çıkmıştır ortaya. Ian Jonston’un deyimiyle; “Baştan sona, konuda ve karakterlerdeki dikkat çekici derecede enerji dolu ve eğlendirici yaratıcılığın altını çizen, trajik bir ironiyle kaynaşmış harikulade bir mizah anlayışı.” Roman, bir yerleşim yeri olan Macondo’nun kuruluşunu, gelişimini, yok oluşunu ve bu yerleşim yerinin en önemli ailelerinden Buendia’ların tarihini anlatıyor. Bunun içinde destansı bir anlatıma başvuruyor yazar. Büyücüler, uçan halılar, sihir yapan çingeneler, ölüler diyarından çıkıp gelen ruhlar, birkaç kere öldükten sonra çıkıp gelen Melquiades, büyük kırmızı karıncalar, toprak yiyen kız.. Ve öte yandan gerçek yaşamın sıradanlığı. Hâsılı epik bir roman ortaya koymaktadır yazar. Her epik romanda olduğu gibi bu romanında belli bir toplumun tarihsel gerçekliğiyle bağlantıları var. “Yüzyıllık Yalnızlık’ın … hakkıyla, belki de Latin Amerika romanları içinde en iyisi olduğu iddia edilebilir; böyle bir iddia yerinde olacaktır, çünkü Buendia ailesinin öyküsü açıkça, Bağımsızlık’tan bu yana kıta tarihçesi için, yeni sömürgeci dönem için bir metafordur. Bunun ötesinde, inanıyorum ki, aynı zamanda Latin Amerika tarihine ilişkin mitlerin de üstünde bir öyküdür.“ ( Gerald Martin, Gabriel Garcia Marquez, s.97 ) “Ondan başka herhangi bir romancının, bir ülkenin sosyopolitik yapısı ile karakterlerinin davranışları arasındaki yakın ilişkiyi böylesine keskin, böylesine dosdoğru görmüş olabileceğine inanmıyorum.” ( Angle Rama, aktaran Martin, s.107 ) Latin Amerika ülkesi olan Kolombiya’nın tarihi ile bağlantılıdır aslında romanda anlatılanlar. Roman, Kolombiya’nın, 19.yy’ın başlarında İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesi ile başlayan tarihi süreci de konu ediniyor. 19.yy’ın sonlarındaki iç savaş romanda hiç bitmeyecek gibi süregiden iç savaş şeklinde, 5 Aralık 1928’de Cienaga’da yaşanan katliam da romanda istasyon meydanını dolduran binlerce kişinin katledilmesi şeklinde anlatılmıştır. Kolombiya’nın ağırlıklı olarak siyasi tarihini anlatması romanda belli bir siyasi mesaj mı var sorusunu akıllara getirmiştir. Ian Johnston bu soruya bir yazardan yaptığı alıntı ile cevap vermektedir: “[Romanın] cazibesi tüm ideolojileri cezbeder: solcular, onun toplumsal mücadeleleri ve emperyalizm portrelerini ele alışını beğenir; muhafazakârlar, bu mücadelelerin suiistimal edilişleri ve/veya başarısızlıkları ve ailenin ayakta kalan, destekleyici rolüyle yüreklendirilir; nihilistler ve tevekkül içinde olanlar bedbinliklerinin teyit edildiğini görürler; apolitik hazcılarsa anlatılan seks ve kabadayılık taslama öyküleriyle avutulurlar.” ( Belle-Villada, s.93 ) Romanda istasyon meydanında gerçekleşen, tarihte ise 1928 yılında Cienaga’da meydana gelen katliama değinmek gerekecek. Zira bize göre yalnızlık temasını bir kenara koyarsak romanın ana teması bu olaya dayanmaktadır. Romana göre istasyon meydanında gerçekleşen katliamın nasıl gerçekleştiğini anlatmak için öncelikle muz şirketinin kuruluşunu anlatmak yerinde olacaktır. Macondo kasabasında henüz demiryolu yoktur. Albay Aureliano Buendia’nın gayri meşru çocuklarından Aureliano Triste ve Aureliano Centeno birlikte buz ticaretine atılırlar. İşi öyle geliştirirler ki, kasabanın dışına da buz ticaretini taşımak isterler. Bu arada Buendia ailesinde erkek çocuklara hep Aureliano ve Jose Arcadio ismi verilmektedir. Bu isimlerle birlikte hem yaşadıkları hem kişisel özellikleri tekerrür eder. Bu da romandaki döngüsel tarih anlayışının varlığını gösterir. Tabi sadece döngüsel tarih anlayışı değil doğrusal tarih anlayışı da mevcuttur romanda. Macondo’nun sıfırdan kuruluşu, iç savaş yaşaması, sonra ekonomik refaha ermesiyle birlikte manevi çöküşe sürüklenmesi ve nihayetinde fiziksel olarak yok olması, döngüsel tarih anlayışının göstergesidir. Kaldığımız yerden devam edecek olursak, buz ticaretini kasaba dışına da taşımak isteyen Aureliano kardeşlerin aklına bir fikir gelir; “Buraya demiryolu getirmeliyiz.” Ancak yazarın trenin gelişine yorumu şöyle olacaktır; “Bir yığın kuşku ve kesinliği, bir yığın tatlı ve tatsız olayı, bir yığın değişikliği, felaketi ve özlem duygusunu Macondo’ya bu sapsarı, masum tren getirdi.” Trenin gelişi aynı zamanda yeni yüzlerin, farklı kültürlerin ortaya çıkması demekti. Yani ‘yabancılar’ gelmişti kasabaya. Ve Macondo git gide yabancılaşıyordu. Bunlara birde kuzeyden gelen Muz Şirketi eklendi. Ancak Muz Şirketi, işçileri insandan bile aşağı görüyor ve onları sömürüyordu. Çalışma koşulları hiç iyi değildi. İşçiler için yapılan lojmanlarda tuvalet bile yoktu. Sıhhi tesisatları yoktu ve sağlık hizmetlerinden yoksundular. Her gün çalışıyorlar, pazar günü çalışmak istemiyorlardı. Muz Şirketi için önemli olan olabildiğince çok muzu pazara sürmek ve patronların ceblerini doldurmaktı. Ancak işçiler greve başlar. Muz şirketi ile sözleşme yapmak ister. Hatta şirketin patronuna bir şekilde toplu sözleşmeyi imzalatırlar. Fakat patron, siyah takım elbiseli avukatlarının türlü oyunları ile sözleşmeyi imzalamadığını ‘ispat eder’. İşçiler istasyon meydanında çağırdıkları yakınları, arkadaşları ile büyük bir eylem gerçekleştirirler. Muz şirketi yöneticileri aslında sadece Muz Şirketini değil sahip olduğu ekonomik güç ve hükümet içindeki adamları sayesinde hükümeti de yönetmektedir. Bu yüzden hükümet istasyon meydanına askerlerini gönderir ve halkı katleder. Ve istasyon meydanındaki bu olay kasabalılardan saklanır. Adeta resmi tarih yazmamaktadır bu olayı. Tabi ülkemizde de resmi tarih yazımında birçok olayın üstü örtülmüş, bazı olaylar konusunda üstü örtülmek şöyle dursun, olay tamamıyla farklı anlatılmıştır. Kolombiya tarihinde vuku bulan olay romanda kısaca böyle geçmektedir.
Yüzyıllık Yalnızlık
Yüzyıllık YalnızlıkGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202036,5bin okunma
·
38 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.