Uzun zamandır dilinin anlaşılmasının güç olabileceğini düşünmem sebebiyle okumayı ertelediğim bir kitaptı. Ama oldukça yanlış bir düşünceymiş bu. Dönemin dilinin ağırlığı kitabın akıcılığından hiçbir şey kaybettirmiyor. Merakla sonunu beklediğiniz bir defter, bir ölünün defteri haline geliyor.
Kitabın bana düşündürdüğü en büyük şey şu oldu: Yaşamımı, sakladıklarımı, muhataplarına anlatamadığım için içimi yiyen, omzuma yük olan her şeyi yani benim hikayemi ölümümün arkasından başkalarının omzuna yük olarak aktarır mıydım ? Yoksa bu tam anlamıyla yaşanmamış hayat hikayesi de benimle ölsün, bir daha anılmasın mı isterdim ?
Galiba insan ne olursa olsun kendini anlatmak meselesinden vazgeçemiyor.
"Fakat akşam odamda kendimi yalnız bulduğum vakit kalbimi donduran hissiyatı bir yere dökmek için şiddetli bir ihtiyaç duydum."