Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

268 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Bukowski tam benim kalemimsin,
Desem de inanmayın..Neden mi? Gelin anlatayım: Charles Bukowski.. Aykırı olduğunu tahmin ediyordum gördüğüm alıntılardan ama, bu kadarını beklemiyordum. Sert bir dilin var, acımasızca yaşanan gerçekleri gözler önüne seriyorsun. Bu can sıkıyor, çok can sıkıyor hem de. Yapmacık olmadan bam bam bam sıralıyorsun sözlerini. Biraz hakkında araştırma yaptım; bunları gerçekten hissediyor musun, yoksa "-mış" gibi mi yapıyorsun diye. Kötü bir çocukluk geçirmişsin. Baban tarafından çok şiddet görmüşsün ve bunu da kitaplarında işlemişsin zaten. Hakkındaki yazıyı bir sonraki paragrafta yazmak istiyorum. 1.Dünya Savaşı'nın sonlarında askeri hizmet nedeniyle Almanya'ya gelen Polonya asıllı Amerikan bir babanın ve terzilik yapan Alman bir annenin çocuğu Bukowski. Charles Bukowski 1920 yılında Andernach Almanya'da doğmuş. İki yaşındayken Los Angeles'a taşınmışlar. 1929 daki ekonomik kriz sırasında babası işsizmiş ve Bukowski' ye çok şiddet uygulamış. Bu nedenle nefret içinde büyümüş diyebiliriz. Yapıtlarında genelde "Henry Chinaski" ismini kullanırmış ki bu yapıtında da öyle yapmış. Sessiz bir çocukmuş Bukowski, fakat bazen çıldırma noktasına gelip kabadayılıklar yapıyormuş. Hatta bir keresinde ilkokul öğretmenine "sevişelim" dediği bile olmuş. Öyle deniyor daha doğrusu (Bu kitapta geçiyor bu durum). Yazar, "Kirli Gerçekçilik" edebi akımını izlemiş. Akımı tanıtacak olursak: "Kirli Gerçekçilik, yeni nesil Amerikalı yazarların kurgusudur. Terk edilmiş bir koca, bekar bir anne, bir araba hırsızı, bir yankesici, bir uyuşturucu bağımlısı gibi çağdaş hayatın göbeğinde meydana gelenler hakkında önyargısız olarak arada komediye meylederek yazarlar. Ölçülü, ironik, bazen yabani, ısrarla merhametli olan bu hikâyeler anlatıda yeni bir ses oluşturmaktadır." Karakterler ilgi çekmeyen ve sıradan mesleklerde gösterilir ve çoğu kez iç çaresizlik yaratan para ve kaynak eksikliği içindedirler. . . . Ve gelelim Henry'e. Çoğumuzun çocukluğunda yaşadığı acımasız olayları, haksızlıkları yaşamış. Dayak demiş haksızca. Zevk uğruna dövülen arkadaşlarını korka korka izlemiş.. Sinirlendim. Çok sinirlendim. Şuncacık çocukların kan revan içinde kalmasına, sırf daha fazla dayak yememek için susmalarına ve buna rağmen yine de dayak yemelerine. Ve bunları hiç suçları yokken yaşamalarına. "Büyükler ne deseler doğrudur, ne yapsalar haklıdırlar" Bu cümleden nefret ettim. Çocukların dünyasında ne yaşadıklarını bilmeden, yargı dağıtan yetişkinlerden nefret ettim. Kendi çocukluğunda da buna benzer şeyler yaşadığına emin olduğum çok bilmiş yetişkinlerin, buna rağmen bu çocuklara bu haksızlıkları yapmalarından nefret ettim. Çocukların, hayatları boyunca koruyacakları o temel taşlara atılan tekmelerden, ruhlarında bıraktıkları derin izlerden nefret ettim.. (Bukowski beni mahvettin!) Henry her kayış darbesi aldığında benim etinden et koptu gibi. Ağladığında benim yanaklarım ıslandı. O çocuk yüreğindeki acıyı hissettim. Komşu çocukları fakir diye onlarla oynamasına izin vermeyen bir babaya sahip Henry..Sırf çocuklarla futbol oynamasın diye çimleri biçen, bir iki uzun çim bıraktı diye kayışla dövülen Henry.. Kendisini babasının bir evladı olarak değil de bir malı olarak gören Henry.. Şiddet gördükçe şiddete meylenen, sevgi ve şefkat hiç takmamış bir nesil. Böyle çocuklar elbette geleceğin sabıkalı, azılı suçluları olurlar. Hiçbir canlıya zarar vermekten kaçınmayan; sevgiyi, sevmeyi bilmeyen bir çocuk elbette ki kadınlara bir cinsel obje olarak bakar. Çünkü ailede şiddet gören ve edindiği arkadaşlarla da kulaktan dolma bilgiler edinen, doğruyu yanlışı bilmeden hareket eden bir çocuk, insanlarla iletişim kurmayan, annesinden ve babasından nefret eden bir çocuk, genele yayarsak insanlardan nefret eden bir çocuk nasıl doğruyu bulabilir ki? Nasıl topluma yararlı bir birey olabilir? Toplumdan önce kendine nasıl yarar sağlayabilir? Şiddet ve öfke karşısında dimdik durmayı, sevmemeyi, "kötü insan" olmayı, saygı duyulacak şeyler olarak düşünmesi ne derece sağlıklı bir bakış açısı olabilir? Ve bu koşullarda yaşayan bir çocuk elbette hayata atılmak istemez Bir "hiç" olmak ister, anne ve babasının bütün uğraşlarına rağmen. O kadar çok şiddet görür ki bir süre sonra canı acımaz. Daha doğru hissizleşir. Mutlu olmaktan nefret eder, mutlu olmak istemez. Çocuk kalbinde bir çiçek büyütmek yerine sapasağlam bir kaya oluşturur yaşadıkları içinde. Kadınlara değer vermez. İğrenç ithamlarla sıfatlar onları. Sadece cinsel bir objedir onun için. Kafası boş, sadece eğlenme aracı. Düşünmeyen, saçmalayan ve sadece nefes alıp veren bir varlıktır onun için. Sert olmak, kötü olmak.. Bütün hücrelerinde hissetmek istediği budur onun. Çünkü etrafındaki hayata ancak bu şekilde ayak uydurabilir. Ancak bu şekilde insanlardan uzak kalabilir. "Sen ne b.ka yararsın ki zaten!".. Üniversiteye kadar babasından duyduğu cümleler bu ve bunun türevi cümlelerdir. Ve normal olarak, bir savunma mekanizması olarak belki de, hiçbir şey yapmamak için uğraşmaya çalışır. Küçükken yediği her kayışın hesabını sordu belki de içten içten. Kitabın bana faydası oldu diyebilir miyim bilemiyorum. Nefretle büyüyen bir çocuğun, nefret dolu olacağını biliyordum zaten. Aynı şekilde şiddet görerek büyüyen bir çocuğun şiddet yanlısı olacağını da. Onun dışında, bir insanın ruhunun giderek çürümesine şahit oldum. Üslubun sertliği bir yana, kullanılan küfürler bir yana, rahatsız oldum yalan değil. Her kesimin anlatıldığı çeşit çeşit kitaplar vardır. Kimisi zengin tabakanın, kimisi emekçi ve yoksul kesimin, kimisi de böyle hiçliğe sürüklenmiş kesimin anlatıldığı kitaplar. Hiçbir yalan tarafın olmaması, açık açık tüm yaşananların bütün çıplaklığıyla verilmesi mi bu kadar rahatsız etti bilmiyorum. "Bu kadar karamsarlık niye?" diye düşündüm ara ara. Niye bir çıkar yol bulmuyor bu çocuk dedim. Hayatını, babasına inat "adam olmamak" için harcaması haksızlık değil mi? Baba ve anne dışında her şey olan ebeveynlerin, neden dünyaya çocuk getirmek istediklerini düşündüm. Kendisini yetiştirmeyen insanlar nasıl bir çocuk yetiştirebilir ki?.. Bukowski'nin hayatını anlatıyor bu kitap. Çektiği acıları ve yaşadığı kötü günleri, o günlerden öç alırcasına, bir bir anlatıyor. Alkolün esiri olması ve kadınlara yönelik +18 lik düşünceleri beni çok rahatsız etti onu da belirtmek isterim. Kadınları bu kadar cinsel obje olarak görmek sağlıklı bir düşünce yapısı değil bana göre. Yaşadığı hayata bakılırsa çok da anormal olmasa gerek bu durumu. Alkolün pençesinde yaşamaya çalışan bu yazarı tanımak isterseniz, okuyun derim kitabı. Şayet benim sinirlerimi bozmaktan öteye geçemedi bu acımasızlık.. Sevgiyle kalın..
Ekmek Arası
Ekmek ArasıCharles Bukowski · Metis Yayınları · 20126,8bin okunma
··
2.025 görüntüleme
Barış okurunun profil resmi
Dili sert mí sert, ağzı pis mí pis, bu dil rahatsız edici mi evet, ama onun yaşadığı hayatı ben yasasaydim bu kadar yumuşak olamazdım. Zor hayat yaşayan Bukowski gibi, London gibi yazarlarin farkı yapıtlarında ortaya çıkıyor diye düşünüyorum. Elinize sağlık, Bukowski'yi çok iyi tarif etmişsiniz.
Yazgı Yurdaarmağan okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim çok sağ olun. Evet yaşadığı acıları düşünürsek herkesin tepkisi farklı olurdu; onunki de normal tepkilerden biri. Ama keşke bu kadar koyvermeseydi kendini diye düşünmeden edemedim ben.
Ecem okurunun profil resmi
Çok içten, çok samimi ve çok gerçek bir yazı olmuş. Yüreğine emeğine sağlık🌻🍀☀
Yazgı Yurdaarmağan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim kuzum benim çok sağ ol 🙏🏻🤗 Senin kadar olamam ama😍🌞
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.