Teo'cuğumun küçük bir anısı
A.İ. – Öyle pırıl pırıl bir Türkçeyle yaptınız hem de. Peki, zaman zaman size haksızlık yapıldığını düşündüğünüz dönemlerde filan isyan etmediniz mi? Ben Amerika’da olsaydım daha başarılı olurdum, daha güzel işler yapabilirdim dediğiniz zamanlar olmadı mı?
T.G. – Olmadı. Çünkü aslında pek o gibi durumlarla karşılaşmadım.
A.İ. – İşte, örneğin, İstanbul Üniversitesinde bir takım sorunlar yaşadınız mı?
T.G. – Bir tek Takiyettin Mengüşoğlu ile. Onun da benimle şahsen bir sorunu yoktu. Ben ona hiçbir zaman saygımı eksik etmedim. Ama o zâtın bana olan tavrı, öncelikle benim bazı hocalarımla olan probleminden kaynaklanıyordu. İkinci bir nedeni daha vardı. Modern
mantığı, sembolik mantığı sevmemesi; ancak, buna karşılık, bir mantıkçı olan Bruno von Freytag Löringhoff’a büyük bir yakınlık duyuyordu. O Löringhoff’la lojistik adı altında bir nevi modern mantığa savaş ilan etmişti.
A.İ. – Ama o da bir şey yapmıyor muydu yine modern mantığa benzeyen bir mantıkla?
T.G. – Evet, geometrik şemalar falan kullanıyordu.
A.İ. – Şemalarla evet.
T.G. – O kitapları gördüm ben, inceledim. Onun için mantığa karşı, yani modern mantığa karşı bir sözü vardı, “sembolik membolik anlamam.”
A.İ. – Öyle mi diyordu sembolik membolik?
T.G. – Benim böyle bir basit, beni engellemeyen bir durum dışında…[kimseyle problemim olmadı].
Söylenene göre Hüseyin Batuhan'ın Şato romanı bu gibi hikâyelerin farklı isimler ve temalarca işlendiği söylenir.