Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

208 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
Dedem Korkut Geldi, Boy Boyladı
Dede Korkut kitabı, destansı bir anlatımı olan 12 hikâyeden oluşuyor. Bunlar Oğuz Türklerinin destansı hikâyeleridir. Destanların, Türklerin İslamiyetle yeni tanıştığı bir dönemde yazılmış olduğu söyleniyor. Bu, zaten hem hikâyelerde kullanılan dilden, hem de geçen olaylardan anlaşılabiliyor. Hikâyeler, eski dönemlerde Dede korkutun ağzından aktarılırmış. ‘’Dedem korkut geldi, boy boyladı, soy soyladı.’’ sözünü tüm hikâyelerin içinde görebiliyoruz. Boy boylamak, destanı söylemek anlamına geliyor, soy soylamak ise o destandan bir bölümün ezgiyle okunması manasına gelmektedir. İşin şaşırtıcı olan tarafı bu destanların günümüze kadar ulaşmış olan sadece iki nüshasının olması. Bunlardan biri Dresden’de diğeri ise Vatikan’daymış. Bu durum, kültürümüze ve sözlü edebiyatımıza ne kadar sahip çıktığımızın bir göstergesi sayılabilir sanırım. Hikâyelerle ilgili söyleyeceğim ilk şey öncelikle dil olarak çeviriyi yapan Ayşegül Çakan çok başarılı bir çalışma yapmış. Çünkü eski Türkçe kelimelerle anlatım bütünlüğünü bozmadan, efsanevi bir anlatım biçimiyle hem sizi büyülüyor, hem de o döneme götürüyormuş gibi bir hava yaratıyor. Hikâyeler, kitabın anlaşılırlığını bozmadan şiirsel bir tarzda ilerliyor. Değineceğim diğer bir nokta ise birçok hikâyede aynı karakterlerin geçiyor olması. Örneğin bir Salur Kazan karakteri, 6 ve ya 7 hikâyede karşımıza çıkabiliyor. Olaylar genellikle, Han Bayındır’ın toylarında ki sohbetlerde başlıyor ve devamında, beylerden birinin tutsak düşmesi ve ardından esir olan kişinin, oğlunun, kardeşinin ve ya bir yiğidin onu kurtarması şeklinde sonuçlanıyor. Dede korkut bu hikâyelerde bazen hikâyenin ortasında ama genellikle de sonda gelip, boyunu boylayıp dua eder ve bu şekilde sona erer. Bazı hikâyelerde geçen abartılı sözcük oyunları, efsanevi bir hava katıp okuyucuyu daha fazla çekmeyi başarıyor. Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdüğü isimli boy(destan) var ki buna değinmeden geçemeyeceğim. Bu destanı okuduğunuzda bilenler bilir hemen mitolojide ki Thesus karakteri ve Minotor boğasıyla mücadelesi aklımıza geliyor. Kaldı ki bu Thesus hikâyesi aynı zamanda Susanne Collins’in açlık oyunları serisini yazmasına ilham kaynağı olmuştur. Bu Tepegöz hikâyesinde geçen olay benzerlik yönüyle bizim sözlü edebiyatımızın aslında antik Yunan edebiyatından eksik kalmadığını gösteriyor. Hatta dönemleri farklı olsa bile yine farklı coğrafyalarda benzer hikâyelerin olması sözlü edebiyatların ve kültürlerin nasıl birbirlerinden etkilendiklerini gösteriyor. Hikâyelerde, İslam ve Hıristiyanlığın savaşını da birçok yerde görebiliyoruz. Hikayelerde kötü karakter olan Tekfur ve ya Şökli Melik, Oğuz beylerinden birini tutsak alır, onlara zulüm eyler ama hikaye sonlarında sürekli yenilir. Bazen de din değiştirip, Müslüman olur. Ayrıca birkaç hikaye sonunda ise kiliseler yıkılıp mescide dönüştürülür. Oğuz beyleri zorda kaldıkları durumlarda sürekli tanrıya karşı haykırışta bulunurlar ve tanrının onlara vermiş olduğu kudretle düşmanı alt ederler. Hikâyelerin ortak özelliklerini ve ilgimizi çekebilecek yönlerini özetleyip hem okuyacak kişilere referans olmasını, hem de okumuş olan kişilerin bu noktaları tekrar fark etmesini istedim. Umarım yardımcı olur. İncelememi bitirirken, bin yıldan bu yana kadar gelmiş olan sözlü edebiyatın bir ürünü olan bu eserde yiğitlik, cömertlik, saygı vb. birçok değer bulacağınızı söylemek isterim. Seveceğinizi düşünüyorum. İyi okumalar…
Dede Korkut Hikâyeleri
Dede Korkut HikâyeleriDede Korkut · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202010,3bin okunma
·
99 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.