Beyaz Kale, edebiyatseverler tarafından Orhan Pamuk'un kendi tarzını oluşturmaya başladığı ilk romanı olarak kabul edilmektedir. Böyle bir kabulün olmasının sebebi, Orhan Pamuk'un kronolojik olarak daha sonra yazdığı eserlerinde sıklıkla kullandığı "başkası olma" metaforunu ilk olarak bu eserinde kullanmasıdır. Zira Orhan Pamuk'u Orhan Pamuk yapan en önemli özelliklerden birisi budur.
Orhan Pamuk eserlerini belirli bir düzen içerisinde okumayı başaramamış bir okur olarak, ilk paragraftaki gibi keskin bir yorum yapma hakkını kendimde görmüyorum. Fakat Orhan Pamuk'un birçok kitabını okumuş bir okur olarak, bu eserinde diğer kitaplarındakine benzer bir dil ve üslup bulduğumu, buna karşın Beyaz Kale'den sonra yazılan eserlerindeki kadar usta bir anlatımın olmadığını ifade etmek isterim. Dolayısıyla bu esere Orhan Pamuk'un bir yazar olarak emekleme döneminden çıktığı ve o muazzam yürüyüşünün ilk ayak seslerini duyduğumuz eseri diyebiliriz.
Kitabın konusundan kısaca bahsetmek gerekirse, 17. yüzyılda Türk korsanları tarafından tutsak edilen Venedikli bir köle ile kendisini satın alan Türk bir Hoca arasındaki ilişki anlatılır. Burada ilginç olan şudur: Türk Hoca ile Venedikli köle birbirlerine adeta bir ikiz gibi benzemektedirler. İlgi duydukları bilimden tutun fiziksel olarak dahi birbirlerine benzemektedirler. Roman ilerledikçe bu benzerliğin iyice farkına varacaklar ve "Senin gibi oldum ben. Ben, sen oldum." diyeceklerdir... Venedikli köle ile Türk Hoca, zamanla birbirlerini anlamak ve tanımak için aynı masanın ucuna oturup sohbet ederler. Kendilerine "Ben neden benim?" sorusunu sorarlar. Hatta aynanın karşısına geçip birbirlerine bakarak birçok derin sohbete dalarlar.
Bu noktada, Türk Hoca ile Venedikli kölenin sürekli masanın iki ucuna oturmaları ve ayna karşısına geçip sorgulamalar yapmaları, "masa" ve "ayna" ikilisinin birer sembol olduğunu düşünmeme yol açtığını belirtmek isterim. Zira kitaptaki anlatılan konu İstanbul sokaklarında geçmektedir. Orhan Pamuk'un diğer eserlerini okuyan dikkatli okurlar iyi bilmektedirler ki, Orhan Pamuk'un vazgeçemediği ve kitaplarında sıkça yer verdiği bir başka husus da İstanbul'un ta kendisidir. İstanbul, jeopolitik konumu itibarı ile "Doğu" ile "Batı"nın arasında kalan, bir yandan hem doğulu olabilen hem batılı olabilen, diğer yandan ne doğulu olabilen ne de batılı olabilen bir şehirdir. Dolayısıyla kitaptaki kahramanların "ayna"sı da "masa"sı da İstanbul'dur.
Kitabın sonsözünde ise Orhan Pamuk, "Beyaz Kale Üzerine" isimli yazısı ile eseri üzerine yapılan eleştirilere ve cevabı olmayan sorulara bir takım cevaplar vermeye çalışmaktadır. Fakat bu bölümün en vurucu özellikleri, Orhan Pamuk'un Beyaz Kale'yi yazma serüvenini, romancılık hakkındaki düşüncelerini, Beyaz Kale'nin kendine göre "sırlarını", ne yazmak isterken neye dönüştüğünü, hangi eserlerden yararlandığını samimi bir şekilde anlatmasıydı. Açıkçası sadece bu sonsözü okumak için bile bu eserin dikkatle okunması gerektiğini düşünüyorum.
Orhan Pamuk, yine kitabın sonsözünde Venedikli köle ile Türk Hoca'yı, adeta Dr. Jekyll ve Mr Hyde'a benzetmekten çekinmemiştir. Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'ı okuyanlar ikisi arlarındaki ilişkiyi bilirler. Tam bu noktada Pamuk'un bize önemli bir şifre verdiğini düşünürken, bir sonraki paragrafta "Beyaz Kale'nin elyazmasını, İtalyan kölenin mi, Osmanlı Hoca'nın mı yazdığını ben de bilmiyorum." demesi ile Orhan Pamuk sonsözde dahi kafamızı bir kez daha karıştırmayı başarmıştır. Yine bu özelliğini ve kitaplarda "başkası olma" veya "çift kişi" olma tarzını "ikizler burcu" olmasına bağlaması da açıkçası bir ikizler burcu olarak beni gülümsetmeyi başardı. Bilindiği üzere, ikizler burcu olanların çift karakterli oldukları söylenir. Sanırım Orhan Pamuk da bu sebepledir ki, eserlerinde çoğunlukla çift karakterli kahramanlara yer vermekten hoşlanmaktadır...
Son olarak, bu eserin tarihteki bazı eserlerden çalıntı olduğunu söyleyen cahillere bir paragraf açmak isterim. Edebiyat eserlerinde "metinlerarasılık" diye bir kavram vardır. Özellikle son dönemlerde bu kavramı sıkça duyar olduk. Metinlerarasılık, yazılan metnin, herhangi bir şekilde, kendisinden önce yazılan metinlerden faydalanılmasına ve yorumlanmasına verilen bir isimdir. Metinlerarasılık birçok yöntemle gerçekleştirilebilir. Orhan Pamuk da bu eserinde birçok metinden faydalanmış ve o metinlere atıfta bulunmuştur, yorumlar yapmıştır. Hatta kitabın sonsözünde hangi metinlerden ve yazarlardan faydalandığını da açık bir şekilde önümüze sunmuştur. Buna karşın, kitabın çalıntı olduğunu söylemek, tam anlamıyla emeğe saygısızlıktır.