Düşüş, Albert Camus'nün ölümünden 4 yıl önce yayımladığı, modern insanın umutsuzluğunu, çaresizliğini, yalnızlığını, iki yüzlülüğünü ve bencilliğini anlattığı eseridir.
Albert Camus'nün "Düşüş"ten önce 4 kitabını daha okumuştum. Önceki okuduğum kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da karakterler ve olay örgüsü, eser açısından çok önemli bir rol oynamamaktadır. Önemli olan Camus'nün düşünceleri, anlattıkları ve felsefesidir. Karakterler ve olay örgüsü -ki bu eserde bir olay örgüsü olduğunu bile söyleyemeyiz- onun anlatacakları için yalnızca birer araçtır.
Albert Camus'nün Düşüş adlı bu eserinde, felsefesini ve düşüncelerini anlatmak için seçtiği karakter, Parisli başarılı bir avukat olan Jean-Baptiste Clamence'dir. Jean-Baptiste hem başarılı hem ünlü hem de çekici bir erkektir. Hayata önde başlayan şanslı insanlardan biridir. Fakat biz Jean-Baptiste Clamence'yi çirkin ve köhne bir barda geçmişini anlatırken buluruz. Jean Baptiste Clamence'nin kitabın ta başında başlayıp sonunda biten monologu eserin temelini oluşturmaktadır.
Jean Baptiste Clamence, eser boyunca bizimle sohbet eder. Anlattığı her şey bizzat bizim içindir. Başlarda çok güçlü, başarılı ve her istediğini elde eden bir insanı, yani kendisini anlatırken; ilerleyen sayfalarda güçsüzlüklerini, başarısızlıklarını ve istediklerini elde edememesini anlatmaya başlar. Hatta güç ve başarı zannettiklerinin aslında güçsüzlük ve başarısızlık olduğunu fark eder. Sonlara doğru ise, iç hesaplaşmalarına, kendisiyle yüzleşmelerine, geçmişini ve yaptıklarını sorgulamalarına şahitlik etmeye başlarız. Anlarız ki, Jean-Baptiste, umutsuz biridir. Soğuk, puslu, karanlık bir ortama yerleşip acı çekmeyi yeğlemektedir. Hayatında hiçbir atılım yapmamakta ve içinde böyle bir istek dahi duymamaktadır. O sadece geçmişini, sakız gibi çiğneyip durmakla, monolog halinde bize anlatmaktadır. Tabiri caizse, o artık düşmüş biridir.
Jean-Baptiste toplum içinde ne denli ikiyüzlü olduğunu bizlere açıklarken, monolog halinde ilerleyen eser, bütün halinde değerlendirildiğinde, artık çoktan modern insana bir saldırı, bir eleştiri, hatta bir kafa tutma haline gelmiştir.
Düşüş, kısa bir eser olmasının yanında, okuması bir hayli zor olan bir eser. Bir çırpıda bitirilecek bir kitap değil. Hatta okurken cümlelerin altını çizmekten ve düşünmekten yorgun düşebileceğiniz bir eser.
Son olarak, "Düşüş" adlı eseri Can Yayınları'nın Hüseyin Demirhan çevirisi ile okudum. Hüseyin Demirhan 2005 yılında vefat etmiş bir çevirmen. Belirtmeliyim ki, çeviriyi hiç beğenmedim ve 39. baskısı yapılmış olan bir kitap içerisinde hala yazım yanlışları gördüğüm için yayınevini bir hayli yadırgadım. Can Yayınları, bir zahmet şu nadide eseri, yeni bir çevirmene emanet edin ve içerisindeki yazım yanlışlarını düzeltin. Zira bazı cümleleri anlamak için çok zorladıysam da anlamadım. Devrik cümleler, yazım yanlışları ve anlam hataları, eserin okunulurluğunu bir hayli azaltmakta. En az 15 yıldır kitapla ilgilenilmediği bayağı belli oluyor...
Herkese keyifli okumalar dilerim.