Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

392 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Efsane
Akdeniz’in sultanı Hayrettin Reis’in hikayesi. Ve o hikâyeden yola çıkarak yazıyor İskender Pala. Sanıyorum kendisi kadar okuyucularını da alıştırdı yazarımız her yeni yılda yeni bir romanına. İsmini duyduğumda bütün frekanslarımı o yöne yönlendirdiğim birkaç yazardan biri İskender Pala. Bugüne değin insanların arasında sanatsal anlamda bir şeyler ortaya koyan bir çok değerli insan gelip geçti önümden. Ancak İskender Pala bir başka. O çok sevdiğim cümlelerini okurken bir diğerine geçip geçmemek arasında tereddüt yaşıyorum. Ve “Efsane Bir ‘Barbaros’ Romanı” 4 Ocak 2013’te okuyucularıyla buluştu. Tabi ön siparişini verdiğim roman bir gün önce elimde olunca kendisinin sevdiğim yazarlar arasında olduğuna bir kez daha ikna oldum. Okumam gereken öğrenmem gereken ne kadar çok bilgi olduğunu her kitabında bir kez daha anlıyor, insan ömrünün maalesef buna yetmeyeceğini üzülerek fark ediyor ve daha seçici olmaya çalışıyorum. Romanın içeriğinden ve konusundan elbette burada bahsetmeyeceğim. Sadece söyleyebileceğim kadarıyla yine aşkın tutkunlarına güzel bir hikâye düşüyor. Konu Barbaros olunca tabi hikâye daha çok denizde ve dahi Akdeniz’de geçiyor. Kitabı okuduktan sonra Akdeniz’de yatan binlerce şehit, şüheda olduğunu hazin bir şekilde fark ediyor, belki de adı hiç anılmamış yeryüzünden silinmiş ama işte o sularda savaşmış birçok şehit. Bir o kadar da düşmanların cansız bedenleri. Tarihimizde ne kadar eksik yanımız varsa bir tokat gibi defalarca çarptığını hissediyorum. Kendime sözler veriyorum her sayfa bittiğinde. Maalesef hayatta her şey istediğimiz gibi olamıyor. Her seferinde aklıma takılan şunlar oluyor İskender Pala’yı okurken. “eskiden insanlar nasıl araştırma yapıyordu” yani internet yokken. Hayret! Ne kadar tembelleşmiş insanlık bunu fark ediyorum. Hâlbuki nerdeyse aradığımız her hangi bir bilgiye bir tıkla ulaşabiliyorken. Neyse bu konuda herkesi kendi vicdanı ile baş başa bırakıyorum. Burada ettiğim lakırdıların kendi şahsıma ettiğimin bilinmesi gerekir diyerek biraz haddim olmayarak birkaç eleştirimi ortaya koyayım. Diğer romanların bir kısmını daha önce okuyup sizlerle paylaşmıştım. Hemen hepsinde anlatılan aşkın büyüsüne kendinizi kaptırmamanız mümkün değil. Ancak bu romanda kendimi hangisine kaptıracağımı şaşırdım. Aşkın büyüsüne mi yoksa ihtişamlı savaşlara mı, savaşların gölgesinde yaşayan esirlere mi? Hepsi başlı başına bir destan ama yine de bir parça değinilmeye çalışılmış. Kurguda eksik yok ama anlatımda kendimi “işte tam olarak ben oradayım” diyebileceğim bir roman okuyamadığımı üzülerek söylemek zorundayım. Yine de İskender Pala’nın yerine böyle bir olanı kaleme alıp daha iyisini yazabilecek biri çıkar mı bilemem. Daha iyisi yazılana dek… Yazar yine hikâyesini bir yardımcı üzerinden oluşturmuş. Artık bir İskender Pala geleneği haline gelen bu kurgu tekniğine okuyucuları yabancı değil. Ve galiba işin samimi kısmını bu oluşturuyor. Herkes padişah, sultan, ya da başbakan doğmuyor. Dolayısıyla kendinize yakın hissedebilmeniz için halkın arasından sıyrılıp seçilmiş gibi hissetmemek elde değil. Bundan bir yıl kadar önce “Od” adlı romanını sizlerle paylaşma fırsatı bulamadım. Bu konuda iş yoğunluğu vs. gibi bahaneler söylemek mümkün. Ancak kitabım yeniden elime geçer geçmez size bu roman hakkında değerlendirmelerimi yazacağımın sözünü de vermiş olayım. Lakin İskender Pala romanlarını bir sıralamaya koyarsam benim gözümde ilk sırayı alacağına şüphe yok. Son olarak kitaptan birkaç paragraf ile ağzınıza bir parmak bal çalayım. Kapı Yayınları’ndan çıkan bu romanı belki okumanıza vesile olur diyerek, İskender Pala’ya teşekkürlerimi de burada iletmiş olayım. “Renkleri göz alan bir kuş idin de kurduğum tuzaklara hiç uçmadın. Gönül gemisini bela fırtınalarıyla dolu deryalara saldım da bir kerecik yolculuk yapmadın. Canım şeker isteyip dururken kader yıllar yılı perhiz verdi de sen bir kez tatlılık eylemedin. Gözüm temaşa istedikçe sen kendini gizledin de gönül sıkıntılar çekti, dönüp bakmadın. Güneş senin yüzünü sakladıkça, gençliğim karanlığa battı; gündüzsüz gecelerde takatlarım kesildi, bilmedin…………………………… ………………… A sevgili!.. neden sabrın tutuklu da gözyaşların özgür? Neden ağlamaktasın da gülmüyorsun? Bin mihnette bile beni unutmamışken, şimdi tanımazlığın neden? Ya neden yüzüme bakmıyor, benimle konuşmuyorsun?” Diyen aşıkına cevaben “Ben demek yakışmaz burada sen var iken; düşer mi söz söylemek, sevgili söylerken” dedirten Sayın İskender Pala yazdığın romanlarla yüreğimizdekileri dile döküyorsun. Allah kalemine zeval vermesin.
Efsane
Efsaneİskender Pala · Kapı Yayınları · 202014,4bin okunma
·
62 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.