Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

87 syf.
9/10 puan verdi
Bekir Yıldız uzun zamandır okuyacak olduğum yazarlar arasındaydı ama bir türlü denk getiremedim. Okunacak o kadar yazar ve kitap var ki bazılarına hep geç kalacağız. Bekir Yıldız'da öyle bir isim oldu benim için. Osman Şahin bir denemesinde Bekir Yıldız için hikâyelerinde Güneydoğu insanını çok iyi işlediğini belirtmiş ve Toplumcu Gerçekçi yönüne çok güzel bir vurgu yapmıştı. O denemeden sonra Bekir Yıldız'ı biraz daha öne almak istedim ve bugün ilk olarak Demir Bebek kitabıyla başladım. Okuduğum ilk kitaptan Bekir Yıldız'ın birilerinin sırtında yükselen medeniyetin temelini ele aldığını görüyorum ve diğer kitaplarında da bunun yer alacağı da gayet belli. Nedir o temel? Her yükü taşıyan ama yerin dibinde olan, her lüks binanın oluşumunu sağlayan ama kendisi hiç gözükmeyen, her fabrikanın, her makinanın başında olan ama oluşturduğu güzelliklere dışarıdan bakan temeldekiler işçiler, köylüler, kısaca ezilenler. "Çağdaş Medeniyet" ezilenlerin sayesinde ayakta durmaktadır. Ezilen insanların emeklerinin piramididir medeniyet ve ters yüz olmadığı sürece böyle kalmaya devam edecektir. Bu durum bana Brecht'in Tahtatevalli şiirini hatırlatıyor daima "Bir tahterevalli tahtası, sistemin bütünü İki uçlu bir sallanma, birbirine bağlı, Yani alttakiler altta olduğu için, Ve ancak onlar altta kaldıkları sürece Üsttekiler hep üstte. Alttakiler yerinden kalkıp yükselse. Üsttekiler üstte olamaz artık, Demek ki üsttekiler Alttakilerin hep altta kalmasını ister. Ayrıca altta, üstten daha çok İnsan gerek. Denge değişir yoksa. Tahterevalli dedik ya." Bekir Yıldız'ın yoğun bir şekilde ele aldığı diğer konu göçmenlerin yaşadığı sorunlar. Kitaba ismini veren ve ilk öykü olan Demir Bebek Almanya'ya çalışmaya giden dört kişilik köylü ailesini ele alıyor. Merkezde ailenin kız çocuğu Narin var annenin adı geçmiyor Narin'in annesi diye geçiyor öyküde. Köy yaşamının yetersiz maddi koşullarından kurtulmak için refah ülkesi Almanya'ya göç eden Anadolu insanının trajik bir hikayesini ele alıyor öykü. Karı koca aynı fabrikada çalışmasına rağmen aralarında bir duvar ve ancak paydos zamanında görüşebilen evli İnsanlar bunlar kapitalizmin evli çiftleri fabrikanın mesai sonu düdüklerinde, o da gece saatlerinde oluyor işte o zaman Gündoğdusunda bulunan 6. Kapıda buluşup evde bıraktıkları Narin ve Davud'a gidecekler. "Görsün Alamanlar, pis mi olurmuş köylü çocukları?" Hikâyenin kilit cümlesi de bu. Kırsal kesimden gelen insanların hor görülmesi sonrasında bilinçaltına yerleşen "pis olma" hissinin küçük yaştaki göçmen köylü çocuklarının üzerindeki etkiyi de Narin'in hikayesini okuyunca öğreneceksiniz. Almanya'ya ilk göç dalgalarında insan yerine konmadan en ağır şartlarda nasıl çalıştırıldıklarını en iyi anlatan kitaplardan biri Günter Wallraff'ın
En Alttakiler
En Alttakiler
kitabıdır. Kendisi Alman bir gazeteci olan Wallraff 1980'li yılların başında sahte Türk İşçi kimliğinde yaklaşık iki yıl boyunca Türklerin çalıştığı yerlerde çalışmış, veri toplamıştır. O kitapta hatırladığım en trajik şey ise: Bir işçinin Çelik fabrikasında Yüksek ateşli fırına düşüp yok olmasıydı. Benzeri bir sürü kaza ve zor çalışma koşulları vardı. İşte incelemenin başında bahsettiğim "Çağdaş Medeniyet"in temeli burada yatıyor. Bu işçinin yok olan bedeninde mesela.. Önereceğim bir başka kitap ise Dursun Akçam'ın "Altta Kalanlar" kitabıdır. Akçam da çok iyi bir röportajcı ve gözlemcidir. Bu kitapta toplamda 10 öykü yer alıyor. Hepsi kısa ama çarpıcı öyküler. Amele adlı öyküde, Beytullah babasının ameliyat parasını toplamak için tam 86 bin ton inşaat harcı taşıyacaktır. O günün parası ile 2000 lira elde etmek için 86 bin ton harç. İşte bu durumu oturup düşünmek lazım ınsanların sağlığı üzerinden ticaret yapan bir sağlık sisteminin varlığı yüzünden çoğu kişi elde etmesi gereken parayı bir türlü bulamıyor. Doktorlarla pazarlıklar, yalvarmalar, ulaşabildiği her yere ulaşıp el ayak öpmeler... Her ne kadar şimdi sağlık sistemi çok daha iyi olsa da sınıf farkının kaynaklara ulaşımı ya da elde edişinin vaziyeti aynıdır. Bu bağlamda okuduğum en sarsıcı hikayelerinden biri Fakir Baykurt'un Can Parası adlı kitabında geçiyordu. Kitap şuan yanımda değil öykünün ismini hatırlamıyorum "Can Parası" olabilir. Kızının ameliyat parasını bulamayan bir babanın trajik öyküsü. Şimdi ücretli tedavi masraflarını karşılamak için Sivil toplum kuruluşlarına, Haluk Levent'e ulaşıyor insanlar. En üzücü olan durum ise herkesin Twitter'a umut bağlaması orada gündem olup yardım elinin oradan kendine uzanmasını beklemesidir. Ülkeyi yöneten siyasiler bu durumu hiç düşünmüyor mu acaba? Son olarak değinmek istediğim öykü: "Kömür" Madem ocağında göçüğün altında kalan üç işçinin ölümü bekleme anlarını ele alan bir öykü. Ali, Rasim ve Kerim adlı üç işçi yardımın mı daha önce geleceğini yoksa ölümün mü daha önce geleceğini tam kestiremeden kömür yığınlarının altında kapkaranlık saatleri geçirecekler. Bazen onlara bu "çalışma olanağını" sağlayan ultra zengin maden ocağı sahiplerinden medet umarak kurtulabiliriz diyecekler bazen de kendi aralarında tartışma yaşayacaklar: "Köpekler gel-mi-ye-cek!... Sese doğru yürüdü Kerim. Ikinci adımını tamamlıyamadan başını kömüre çarptı. Döndü. «Gelecekler, de.. Gel-me-ye-cek-Ier! Ses bacakları dibindeydi. Sustalısını batırdı. Kömürü bıçaklamıştı. Düştü. Ali bağırdı. «Öldürdün mü yoksa?» «Gel-mi-ye-cek-ler!...." Yerin yüzlerce metre altında kömür madeni işçilerinin maruz kaldığı "kaderi" okuyacaksınız bu öyküde. Son olarak birkaç ek yapayım: Tarık Akan ve Cüneyt Arkın'ın başrolde olduğu ve Zonguldak Madeninde çalışan işçilerin zorlu koşullarını anlatan "Maden" filmini: youtu.be/euVC-8z7BhI Soma Madeninde yaşanan kazadan görüntüleri aktaran BBC haberini: youtu.be/Xm2hjYHAsCQ Türkiye'de her türlü işçi grubunun yanında duran onlar adına Türküler söyleyen ağıtlar yakan gerçekleri müzikle buluşturan Grup Yorum'un "Madenciden" parçası: "İndim maden ocağına kara elmas diyarına Yeryüzü sıcak olsun diye dost Yıllar boyu kazma salladım suskunca bu zindanda Çocuklarım gülsün diye dost Oysa bizim evde gülen yok" youtu.be/qzDBD7XKYuQ
Demir Bebek
Demir BebekBekir Yıldız · Cem Yayınevi · 199581 okunma
··
132 görüntüleme
Ecem okurunun profil resmi
Emeğine sağlık Adem. Ben de Bekir Yıldız ile ilk defa bu ay
Halkalı Köle
Halkalı Köle
kitabı ile tanıştım ve okurken hem kaleminin keskinliğine, hem geniş bakış açısını böylesine çarpıcı şekilde aktarımına, hem de duyguları nasıl içe işler şekilde hissettirdiğine şaşırıp kaldım. Sonra sahafta
Beyaz Türkü
Beyaz Türkü
kitabını bulur bulmaz aldım. Yıllardır teyzemin kitaplığında duran bu yazar resmen beni gör demiş sessizce ama ben yönümü bile dönmemişim. Böyle şeyler yaşadıkça neden pek çok "gerçek" değeri görünmez kılıyoruz diyorum kendi kendime. Bekir Yıldız okunsun, çokça çokça okunsun. Ellerine sağlık yeniden.
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Ecem. Dediklerine katılıyorum anlatım gücü okuru kendine doğru çekiyor ve her hikayede toplumsal bir yöne etkili bir vurgu yapması Bekir Yıldız'ı daha da değerli kılıyor. O yüzden ben de incelemesiz geçmek istemedim. Halkalı Köle kitabını da listeme ekledim yakın bir zamanda onu da okuyacağım.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.