Bir miktar spoiler içerebilir.Allah'ım sen bizi Lautreamont'un sonsuzluk kadar uzun cümlelerinden koru. Uzuuun uzun, bitmeyen cümlelerle cebelleştim kitap boyunca. "Nerden başladım, nereye vardım" derken defalarca okuduğum cümleler oldu. Hattâ bazısını ukalâlık yapıp (kesin bu cümlede ya bir anlam bozukluğu ya da gramer hatası vardır diye) ben buradaki yanlışı bulurum niyetiyle okudum. Yoktu.. O kadar uzun cümlelerde ne bir mantık hatası, ne bir eksik ne bir fazla hiçbir şey yoktu. Lautreamont o kadar ego kasmakta, herkese meydan okumakta, pek çok edebiyatçıyı eleştirip ti'ye almakta haklı. Gerçekten müthiş bir dili var. Kusursuz bir anlatımı, pürüzsüz betimlemeleri ve çok cesur bir kalemi var.
Okuduktan hemen sonra "ben ne okudum ya?!.." triplerine girdim. Kendimi gerzek gibi hissettim. Üstüne düşündükçe ve alıntılarımı tekrar okuyunca anlayabildim ancak.
Kitap Maldoror'un insanlarla ve Tanrı'yla savaşını anlatıyor. Mecazi bir savaş değil. Bir iç isyan değil. Gerçek bir savaş. İnsanları öldürdüğü, Tanrı'yla yüzyüze geldiği ve gerçek bir temas halinde hakaretlerle, darbelerle vs. Tanrı'yla vuruştuğu bir savaş. Maldoror bir canavar. Aslında insanın bütün kötülüklerinin birleşip vücut bulduğu bir yaratık. Erdem ve ahlaktan nasibini almamış salt kötülük. American Horror Story'deki şu müthiş replik gibi: Some people are JUST evil.. Maldoror onlardan biri. Yazarın çiçekli böcekli aşk hikayelerine karşı yarattığı düşsel bir varlık. Zaten pek çok yazarı ve şairi yerin dibine sokmuş. Anladığım kadarıyla Maldoror yazarın, pasif ve ahlaklı (yani suya sabuna dokunmayan) edebiyata baş kaldıracak bir cesaret örneği olarak can verdiği bir karakter. Söylemek istenip de söylenemeyenleri Maldoror'a söyletmiş. Yapılmak istenip de yapılamayanları Maldoror'a yaptırmış. İnsanın aslında ne kadar iğrenç bir mahluk olabileceğini (hatta zaman zaman olduğunu) göstermek istemiş. Yani Lautreamont diyor ki: "Ey okuyucular ve edebiyatçılar! Hayat yazarların yazdığı okurların da okumak istediği gibi değildir. İnsan bu değildir. Hayat gökkuşakları ve kelebeklerden ibaret değildir! Vıcık vıcık aşk hikayelerinden de ibaret değildir!
Fakat kitabın son bölümündeki insanları ve Tanrı'yı övdüğü, umut aşıladığı cümleler beni baştan şaşırttı. Çünkü Maldoror'un yaratılmış bir karakter olduğunu unutup, Lautreamont'un kendisiymiş ve O'nun fikirlerini bize dikte ediyormuş gibi okudum kitabı. Maldoror Lautreamont'un dışa vuramadığı ve sakladığı kişiliğiymiş ve Tanrı'ya bakış açısı (daha doğrusu nefreti) böyleymiş sandım. Son bölümde anladım ki Lautreamont aslında Tanrı'dan nefret etmiyor, insanlardan da.. Maldoror O'nun, insanların dürtülerini ve kötücüllüğünü örtüsüz, kıvırmasız ve çekincesiz bir şekilde açık etmek için seslendirdiği bir karakter. Maldoror Lautreamont'un kötü olarak nitelediği edebiyatçılara karşı baş kaldırısı. " Hadi sıkıyosa siz de dile getirmekten korktuğunuz gerçekleri böyle yazın da görelim bakalım" diye edebiyatçılara meydan okuyuşu..
Kitabın başında Lautreamont okuyucuyu uyarıyor: "Bu kitap sizi zehirleyecek" diye. Ama bu cümle insanı uzak tutmak şöyle dursun, daha da kışkırtıyor.
Sayın okuyucu size son sözüm: Hadi sıkıyosa okuyun!