“İmanın zirvesine, şu dört huyla yücelinir. Nefsi üzerine ağır gelen ilâhî hükümlere sabretmek; rıza göstererek, itiraz etmemek; her ne hâlde olursa olsun, insanların övgü ve sövgülerine kulak asmayarak, kâmil ahlâk ile Allah aşkı için fiil ve amellerini yerine getirmek; daima teslîmiyette durarak zuhûrata itaat etmektir.”
Hazreti Muhammed
Peygamber Efendimizin bahsettiği bu sıfatların hepsi dervişlik sıfatlarıdır. Peki dervişin büyüğü kimdir bu âlemde? Bizlere en güzel örnek Hazreti Ali Efendimizdir.
Dervişin başı kesiktir; hep secdededir. Onda olan bütün varlık, iman ettiği yerdir. Göz, sevgilinin dışında başka birini görmeyecek; kulak, onun sesinden başka birine verilmeyecek; dil de ondan başka birini dile getirmeyecek... Bir kişi yaşamını böyle sürdürürse imanında sahidir ve huzur içinde yaşamaktadır. Ve hiçbir zaman bu kişinin gönlü karışmaz ve bozulmaz.
İnanç insanı caydırır, ama iman caydırmaz. İman ne demektir? Bağlandığın yere, sen benim Rabbimsin, sen benim her şeyimsin, diyebilmektir. İnsan, imanla yola koyuldu mu, nefs geri adım atar. Fakat inançla yola koyuldu mu, nefs gâlib gelir. İman, her şeyin üstündedir, her şeyin üstünde... Bizim iman bakımından rehberimiz Hazreti Ali’dir.
Hazreti Ali Efendimiz, Hazreti Muhammed Efendimizin her sözüne inanmış, Allah’ın nurunu onun cemâlinde görmüş ve ona iman etmiştir. Hazreti Ali Efendimiz, Resulallah’a sıdk-ı bütün bir imanla bağlandığı için savaşlarda hep kendini ön saflara atmıştır ve her zaman da başarılı olmuştur.
Hazreti Peygamber Efendimiz, Uhud Savaşı’ndan döndüğünde sahâbesine buyurdu ve dedi ki: “Küçük savaştan büyük savaşa gidiyoruz.” Sahâbe sordu, “Nasıl küçük savaş olabilir? Uhud’daki savaş kıyâmeti andırdı.” Resulallah Efendimiz onlara şu cevabı verdi: “Oradaki savaşta karşımızdaki düşmanı görüyorduk. Gaflete düşersek düşmana yeniliriz, ama gözümüzü dört açarsak düşmanı yeneriz. Büyük savaş ise görünmeyen düşmana karşı olandır, o düşman da nefsimizdir.”
Bir insan, tam mânâsıyla teslîmiyette durursa, artık o kişi ne ölümden korkar, ne de başka bir şeyden. Çünkü onun artık kendi kişiliğine ait hiçbir şey yoktur. Bizlerin bu güzelliklere varamamızın sebebi hep şüphe içinde yaşamamızdan ve devamlı acaba mı, veciba mı, öyle midir, yoksa böyle midir, doğru mudur, yanlış mıdır diye sormamızdan kaynaklanmaktadır. Bırakın şüphe etmeyi, soru sormayı artık, bakın, önümüzde birçok örnekler var, Peygamber Efendimiz var, İmam Ali Efendimiz var, bütün Evliyâullah var. Onlar, tamamen teslîmiyetle yürüdüler ve ölümsüz oldular. Dünya durdukça da sevenleriyle yaşayacaklar.
Tasavvuf yolu tamamen teslîmiyet ister ve bu yolda şüphelere hiç yer yoktur. Şüpheyle, akılla yola koyulundu mu katiyyen yol alınamaz.
Enginler de varlık olur,
Uzaklar da yakın olur,
Kal gönül alçaklığında,
Gir gönüllere...
İnsan olan kusuru kendinde bulur,
Gerçekler Hakk’a kul olur,
Kal gönül alçaklığında,
Gir gönüllere...
Zorla gitme yorulursun,
Sabrın yoksa daralırsın,
Aşkın yoksa kırılırsın,
Kal gönül alçaklığında,
Gir gönüllere...
Mürşide teslîm et canını,
Yok et suretini şanını,
Var et dinini imanını,
Kal gönül alçaklığında,
Gir gönüllere...
Ak özünde aşk ateşi yak,
Ki Hakk yolunda olasın pak,
Kal gönül alçaklığında,
Gir gönüllere...