İspanyol yazar Enrique Vila Matas, ‘Montano’ denilen hastalığı, edebiyatı hayatının merkezine koyma, gördüğü her şeyi edebi bir kavrama veya alıntıya dönüştürme biçiminde anlatıyor.
Kitapta edebi belleğinden rahatsız olan ve edebi olmayanla mücadele eden yazarın bütün bir dünya labirentinde kendini bulma sürecini anlatılıyor. Bu labirentte Borges’ten Kafka’ya, Musil’den Pessoa’ya, Prousttan Canetti’ye, Pavese’den Beckett’a, Montaigne’a değin sayısız pek çok yazarla karşılaşıyoruz. Bu yazarların ortak özelliği ise dünyayı anlamsız bulmalarıdır. Yazar kitaptan alıntılar ile kendi notlarını birleştiriyor, yazmış olduğu günlük ve kurgu birbirine karışıyor. Bu nedenle zor bir okuma oldu bir nevi başdöndürücü. Çünkü kitap roman gibi başlıyor sonra ters köşe yapıp anlattıklarının doğru olmadığını söyleyerek kitaba günlük olarak devam ediyor. Sonlara doğru ise Otobiyografi gibi görünen kurmaca bir dünyada alıntı ve yine çeşitli yazarlara göndermede bulunup kitabı noktalıyor. Gerçek hayatla edebiyat birbirine giriyor. Sıradışı bir yazar ve değişik bir kitaptı.