Daha önce Kum Kitabı ve Atlas kitaplarını okumuştum Borges'in. İsmini Alberto Manguel'den duymuştum. Bu defa Öteki Araştırmalar'ı aldım kütüphaneden. Bu kitaba da daha önce el sürülmemişti, ilk okuyan ben oldum.
Kitap çok zengindi. Bir sürü isim... Kitap isimleri, yazar isimleri, mekan isimleri. Gerçekten bu kadar isim var mı bu dünyada? Bu kadar ismi birbirine nasıl bağlayabildi bu gözlerini kaybetmiş adam? İsim sahibi olanların birbirinden ayrı olması elbette düşünülemez ama aralarındaki irtibat üzerine düşünmek ne kadar zor! Bu zorluğun cevabını bu kitapta buluyorum.
"Paul Valery 1938'e doğru, edebiyat tarihinin yazarlar ile hayatlarındaki olayların ya da yapıtlarının niteliklerinin değil, edebiyatı üreten veya tüketen Tin'in tarihi olması gerektiğini söylemiş ve bu tarihin de hiçbir yazarın adı geçmeden yazılabileceğini iddia etmişti."
Şöyle derin bir cümle yazsam kör gözlerin ardındaki görüşten. Karanlık içinde ne aydınlık manzara. Seslerle örülü!
"Bülbül, yerkürenin bütün dillerinde müzikal adların (nightingale, ruisenõr, nachtigall, usignolo) keyfini sürer, sanki insanlar içgüdüleriyle, bülbülün adının onları esriten güzelim eskiyi hak etmesini istemişlerdir."
Şu güzel cümleleri de Borges'in gözlerinin kabrine bırakıyorum.
"Azîz Pavlos per speculum in enigmate diyor. (Şimdi karanlıkta aynada görüyoruz). Her şeyi ters görüyoruz. Verdiğimizi şansımızda aslında alıyoruz vs. Öyleyse biz gökyüzündeyiz ve Tanrı yeryüzünde acı çekiyor."
Cemil Meriç? Evet, ben çok benzettim birbirlerine. Borges gözleri açıkken yarım saat boş durunca çıldıran bir insan. Durmadan okur. Gözlerini kaybedene kadar. Sonrası? Sonrası da benziyor Cemil Meriç ile. Belki ayrıldıkları bir nokta var. Borges kendini şair olarak tanımıyor. Ama Meriç'in de şairane yazmadığını kimse söyleyemez sanırım.
İlerliyen haftalarda Sefa Kaplanın Gözleri Görmeyen İki adam : Cemil Meriç, Jorge Luis Borges isimli kitabını okuyacağım galiba.