O dönem insanının partisini veya senyörünü izlerkenki gözü kapalı tutkusu, aynı zamanda Orta Çağa özgü olan şu sarsılmaz adalet duygusunun, şu herşeyin bir ödülü olduğuna dair katı inancın da kısmen dışavurumu olmaktaydı. Adalet duygusu, hala dörtte üçü itibariyle pagan özellikler taşımaktaydı; bu bir intikam ihtiyacıydı. Aslında Kilise , barış ve af duygularına çağrıda bulunarak adli örfleri yumuşatmaya çalışmıştı ; ama öte yandan da, bu ödül arzusuna günaha karşı duyulan nefreti ilave ederek, adalet duygusunu azdırmıştı.
Tepkisel ve şiddete yatkın zihniyetteki kişiler açısından, günah, çoğu zaman düşmanlarının eylemlerini adlandırmanın başka bir biçimi olmaktaydı. Adalet duygusu barbarca dişe diş kavrayışı ve günahtan dinden kaynaklanan bir şekilde nefret etme duygusu tarafından oluşturulan iki kutup arasındaki zirvesine ulaşmıştı ve üstelik, devletin sert bir şekilde cezalandırma ödevi, giderek daha acil bir ihtiyaç olarak hissedilmekteydi. Kemikleşmiş güvensizlik hali, kamu otoritelerinin terorist eylemlerde bulunmalarını gerektiriyordu.
Cinayetin topluma yönelik bir tehdit ve tanrının yüceliğine bir hakaret olduğu konusundaki fikir yerleşik hale geldikçe, cinayet işleyenlerin kanbedeli ödeyerek cezadan kurtulmaları kavrayışı gerilemeye başlamıştır.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.