Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

"Ben bu komünist milletini çok eskiden tanırım, benim de bir bulaşıklığım oldu bu işe, namuslu çocuklardır, sen yüreğini sağlam tut,..."
Sayfa 94 - YKY - 26. Baskı - 2020Kitabı okudu
··
1.633 görüntüleme
Barış Yalçın okurunun profil resmi
Dr. Nazım'ın (ittihat terakki ve jön türklerin ilk temsilcisi) macerası elbette ki enteresandı. Bu hikâye, kanlı görünüşüne rağmen, bizim tarihimizin bir devrinin hikâyesi olacaktı. Bir gün ona söz arasında hatıralarını yazmamızı teklif ettim. Tabiatça silik ve gölgede görünmeye alışmış bir adamdı. Şahsiyetinin bir hatıra şeklinde ortaya serilişi ona önce biraz garip geldi. Teklifi belki yadırgadı. Fakat sonra bu teklife bir çocuk sadeliğiyle uydu: — Evet, diğer arkadaşlar gibi, yarın beklenmeyen bir anda ve herhangi bir köşe başında beni de devirebilirler. Biz üç arkadaştık. Her gün onunla buluşacak ve her gün birimiz, anlattıklarını yazacaktık. Daha o gün işe başladık. Arkadaşlarımızdan biri olan şair Nazım Hikmet onun adaşıydı. Doktor Nazım ne kadar sakinse şair o kadar heyecanlıydı. Hatırat kâtipliğinden onu kısa zamanda ıskartaya çıkarmamız lâzım geldi. Çünkü şair, doktorun naklettiği hatıraları yazmıyor, doktorla becelleşiyordu. Örneğin doktor meşrutiyetten mi bahsetti, tamam! Şair hemen şahlanırdı: — Meşrutiyet inkılâbı mı dediniz? Saçma! Dünyada bir tek hakikî inkılâp vardır. O da proletarya imkılâbı! Meşrutiyet de neymiş? Reaksiyoner burjuvazinin bir oyunu? Hele sizin meşrutiyetiniz? Alman emperyalizminin ve istilâcı kapitalizmin bir istismar vasıtası... Bu şahlanan şairi zaptetmeye çalışırdık. Doktor Nazım sinirlenmezdi. Tane tane konuşurdu: — Canım oğlum, sen gene bildiğin inkılâbı yap! Ama ne yapalım ki bizim zamanımızda beklediğimiz inkılâp, meşrutiyet inkılâbıydı. Biz de meşrutiyetçi olduk. Onu başaralım dedik. Hoş onu da yüzümüze gözümüze bulaştırdık ya... Fakat şair zaptolunmazdı. Hemen yerinden fırlardı. Karşısındakine son ve en susturucu delillerle en dayanılmaz darbeyi vurmak için, sağ elinin yumruğunu havaya kaldırarak, hemen bir şiir okumaya başlardı. Bu şiir, proletarya inkılâbı hakkındaydı. Sonra gergin vücudu, kanlanmış yüzü, zaferinin heyecanından pırıl pırıl yanan gözleriyle hasmının yüzüne bakardı: — Nasıl?., demek isterdi, daha diyeceğin var mı?.. Hepimiz gülerdik... Tabiî doktor müsamahalı ve rahat. Biz ise doktordan özür diler ve şairi de yatıştırmak isterdik. Fakat şair sahnenin buralarına kadar beklemezdi. Birden kasketini kapar, gür kumral, kıvırcık saçlarını bu kasketin içine iki eliyle sıkıştırmaya çalışır, odadan fırlardı. Her halde parkların birinde yeni bir proletarya inkılâbı şiiri yazmaya koşardı...(Suyu Arayan Adam, şevket süreyya aydemir)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.