Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

173 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
7 saatte okudu
Kitabı okuduktan hemen sonra ağırlıklı olarak duygularla yazılmış bu incelemeye, 1 sene sonra rasyonalite katarak küçük düzeltmeler yapıyorum. İbrahim’in sorguda olduğu sıralarda, babasından birkaç isteği olmuştu. Fakat öncesinde, babası Ali Kaypakkaya, küçük oğluna söz verdiği için küçük oğlunun 19 mayıs gösterisini seyrediyordu. Bu sırada bir eli de İbrahim’e götüreceği yazıların üstündeydi, gizli gizli ağlamaya başladı. Karısı yanında onu dürttü, “Neden sen her yerde böyle yapıyorsun, şimdi burada çocuğu mahzun etme” dedi. Fakat Ali Kaypakkaya şöyle dedi: “Gözümün önüne İbrahim geliyor, bir zamanlar o da aynı elbiselerle gösterilere çıkardı. Şimdi ayakları kesilmiş, ko­lu kanadı kırılmış, yürüyebilir mi, yürüyemez mi belli değil zincirli mi boş mu belli değil; karanlık hücrelere kapatılmış... Onu düşünüyorum...” İbrahim Kaypakkaya. Namıdiğer İbo. TKP/ML kurucusu. TKP/ML Maoist bir örgüt, benim görüşlerimle uyuşan bir örgüt değil. Mustafa Kemal’e, Kürt hareketine ve diğer birkaç konuya bakış açımız birbirinden ayrılıyor. Ancak ülkemizde 68 kuşağı anmaları bilinçsizce yapılmaktadır. Bugün en çok Denizler’in anılmasının sebebi insanların fikrî olarak Deniz’e İbrahim’den yakın olması değildir. Bilindiği gibi Deniz sıkı bir Marksist-Leninist’tir. Toplumun değil Maoizm, Marksizm-Leninizm hakkında bile pek bilgi sahip olmadığı şu şartlarda Deniz’i fikir yakınlığı sebebiyle anması beklenemez. Çünkü Deniz ne kadar anti-emperyalist ise İbrahim de o kadar anti-emperyalisttir. Burada Denizlerin idamının ülkenin gündemine oturmasından dolayı yıllardan beri anmalarda başı çektiğini söyleyebiliriz; zira İbrahim gizlice öldürülmüş, cesedi çuvalda verilmiş, üstü örtülmeye çalışılmıştır. İncelemenin bu kısmından sonra ismini arkadaşları, yoldaşları arasında anıldığı gibi, İbo diye anacağım. İbo’nun yaşadıklarını anlatmak çok zor olacak. Yer yer boğazınız düğümlenecek, gözleriniz dolacak. Nasıl bu kadar olabilirler diyeceksiniz, demeyin. İbo, İstanbul Üniversitesi Matematik/Fizik bölümü öğrencisidir. Köyünden ilkel devrimci olarak gelen İbo, asıl olarak burada öğrenir devrimciliği. Yazılar yazar, bildiriler hazırlar. Bu yola başını koymuştur, her ne olursa olsun vazgeçmeyecektir. “.. Oldu oldu yiğidim oldu Zel Dağı önünden yamaca çıkarsın Karyağmış kuşağa erişiyor Oldu oldu Ali Haydar’ım oldu Oldu oldu İbrahim ’im oldu Oldu oldu yiğidim oldu...” (Doğu’da söylenen Kürtçe bir ağıttan) İbo’nun işkence gören bir arkadaşı şunları söylüyordu: “İki ay boyunca sor­guda kaldım. İlk on beş gün içinde Tunceli Jandarma Karakolu’na bomba atmak, iki jandarma erini öldür­mek, albayın evini soymak gibi gerçekle ilgisi olma­yan olayların faillerini söylemem için ağır bir işkence uyguladılar. Çırılçıplak soyarak, ayaklarıma zincir bağlayıp havadan astılar. Ve buzlu su dökerek demir çubuklarla devamlı dövdüler. Bacaklarım mora­rıp şişince, kollarımdan asarak aynı şekilde demir çubuklarla sürekli dövüldüm. Vücudumun her yanında kırmızı şeritler halinde kan sağıldı. (...) Harbiye’de dikkatimi çeken bir husus da, kollarım ve bacaklarımdan zincire vurulduğum sırada, işkence­yi uygulayanlardan birisinin, başucumda duran uzun boylu sarışın bir Amerikalı’ya izahat vermesiydi” İşkence; ne kadar berbat, izahı olmayan bir şey... Bu işin küçüğü büyüğü olmaz demek için İbo’nun yaşadıklarını göz ardı etmek gerekir. Vardır bu işin küçüğü büyüğü. Kıyaslamak doğru olmasa da, az önceki alıntıdaki arkadaşından daha büyük acılar çekmiş, yine de konuşmamıştır İbo. Konuşmayı devrimciliğine, komünistliğine yakıştıramaz. Ser verir, sır vermez. “İbo’nun yüreğindeki sırrın işkenceyle sökülmeyeceği gibi bir korku sorgucuları telaşlandırıyor, kara kara düşündürü­yordu. Bu kez işkence odalarında aynı yöntemlerle ‘ifadelerini aldıkları’ tutukluları sıra sıra İbo ile yüzleştirmeye getirdiler. İbo’ya ‘susmanın faydasız (!) olduğunu’ göstermek istiyor­lardı. Yüzleştirmek için yanında daha önce ifadelerini aldığı tutuklularla gelen savcı Yaşar Değerli, İbo’ya, ‘İşte onlar her şeyi kabul ettiler, direnmen faydasız,’ diyordu. Savcı Yaşar Değerli sıra sıra on altı kişi getirdi, İbo’yla yüz­leştirmek için. İbo onları tanıdığına dair tek sözcük söylemedi. Ve yüzleşmeye gelen tutukluların on altısı da İbo’nun nasıl öfkelenerek haykırdığını; yaralar, bereler içinde olduğu halde yerinden nasıl doğrulup, gerildiğini, soru yağmurlarına, sorguculara nasıl karşı koyduğunu büyük bir hayranlık içinde izlediler. Bir kısmı İbo ile yüzleştirildikleri an, onun bu tutumundan etkilenerek, daha önce, onunla ilgili olarak ‘kendilerinden alı­nan ifadeleri’ orada, İbo’nun karşısında reddettiler. Bu kez sorgucular daha da telaşlandılar. İbo kendisi sus­makla kalmıyor, susuşu, susuşundaki ödünsüz tutumu, baş eğmeyişi, umudunu yitirmeyişi ve coşkusuyla çevresini de et­kiliyordu.” İbo öyle bir susuyor ki, bu direniş arkadaşlarını da etkiliyor. Susuşuyla bir tarafı korkutuyor, öbür tarafı cesaretlendiriyordu. İbo’nun bu yürekli direnişine karşın yapabilecekleri hiçbir şey kalmayınca tüm sınırları zorlarlar, öldürürler. Oysa ki ölmeden kısa bir süre önce babasına mektup yazmıştır görüşmek için. Babası, bu davet üzerine İbo’yu görmeye gider. Girişte zorluk yaşatsalar da en sonunda onu alırlar, İbo’nun bulunduğu yere getirirler. Getirirler fakat, İbo ölüdür. İçlerinden birisi bunu babasına direkt, lafı dolandırmadan söyler. Fakat söyledikleri şey İbo’nun intihar ettiğidir. Öldürdüklerini kabul etmezler. Babası cesedi ister. Oğlunu vermeyecek olurlar, biz gömeriz derler. Sonra Ali Kaypakkaya bunu kabul etmeyince kefen, tabut aldırmak gibi birkaç işlemden sonra vermeyi kabul ederler. “Bir süre sonra İbo’yu morgdan çıkardılar. Ali Kaypakka­ya’ya, ‘İşte oğlun hazır!’ dediler. Kafadan kesikti. Karnı, kolla­rı, bacakları, kaba etleri yarılmıştı. Parça parça edilmişti İbo. Gövdesi delik deşikti. ‘Otopsi’ diye mırıldandı onu buzdola­bından çıkaran adam. ‘Peki ya bu delikler ne?’ diye söylendi Ali Kaypakkaya. Ses etmediler. Oğlunun karşısında, sanki kanı kurumuştu Ali Kaypakkaya’nın. Karşısında o yiğit, o dal gibi oğlu yerine kesilmiş, delik deşik edilmiş insan parçaları duruyordu. Boğazı ve gırtlağı tamamen çürümüş ve simsiyahtı. Sanki çembere alınmışta sıkıl­mış gibiydi. Daha sonra da kesilip parçalanmıştı boğazı. Omuz­larında, göğsünde sürüyle delik vardı.” Şu babanın bulunduğu durumu hayal edebiliyor musunuz? Karşınızda oğlunuz, delik deşik. Kafası kesik. Ve intihar ettiğini söylüyorlar utanmadan... Bu kadarla kalsa iyi, bu olaydan sonra oğlunun cesedini uçakla götürmek ister, kontrol noktasındayken cebinde oğlunun savunması olduğu için suçlu diye alıkoymaya çalışırlar. Ne denebilir ki buna? Bir baba daha kötü ne yaşayabilir? “... Benim yavrum muradını almamış Bayrak dikilip de düğün olmamış, olmamış kuzum oyy Okumuş da muradını almamış, Yaralı gövdene kurban olurum, Ben de senin yollarına ölürüm...” (Anasının İbo için yaktığı ağıttan) “Demiri de, kömürü de sökeriz amman Buğdayı da, pirinci de ekeriz amman Faşizme içimizden kan damlayan kılıcız Bir gün gelir kinimizi dökeriz amman” İbrahim Kaypakkaya #99843063 #99839358 youtu.be/foveyvQlxzY
Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit
Ser Verip Sır Vermeyen Bir YiğitNihat Behram · Everest Yayınları · 2015331 okunma
··
1.672 görüntüleme
Sultannn okurunun profil resmi
Bu nasıl bir zalimlik. Okurken gözlerim doldu. Okusak bir türlü, okumasak bir türlü. Okusak yüreğimiz yanıyor, okumasak kendimizi suçlu hissediyoruz. İki arada bir deredeyiz anlayacağın. Ama her şeye rağmen okumak ve öğrenmek gerek. Gencecik insanlara yapılan işkenceleri, nice gençlerimizi pencereden atıp, intihar etti diyenleri öğrenmek gerek. Aklıma babamın anlattıkları geldi. Malatya'da bir gün İbrahim Kaypakkaya'yı misafir etmiş. Çok yiğitti demişti. Güzel şeyler anlatmıştı. Ellerine sağlık, hüzünlü bir inceleme.
Emir okurunun profil resmi
Kesinlikle öyle, o güzel gençlerin hayatlarını nasıl kararttıklarını her okuduğumda boğazım düğümleniyor. Kaypakkaya keşke her zaman babanız gibi yiğitlere denk gelseymiş... Gerici bir öğretmen tarafından ispiyonlanması çok üzücü. Ben teşekkür ederim, okuduğunuz için. Yazması da okuması da ayrı hüzünlüydü.
Emir okurunun profil resmi
@btclk Öncelikle belirtmem gereken şey şudur ki, bu kitap veya benim incelemem İbo’nun fikirleri hakkında yazılmamıştır. İbo’nun Kemalizme karşı olduğunu elbette biliyoruz, bunu yazar da biliyor, ben de. Fakat kitap ve incelemenin konusu İbo’nun nasıl insani olmayan yollarla öldürülüp, ‘intihar etti’ yalanı atılması üzerinedir. Bir insanın fikri ne olursa olsun, ister Atatürk’e küfretsin, ister Allah’a sövsün, isterse kadın düşmanı olsun, isterse Marx karşıtı olsun, hiçbir sebep aylarca işkence odalarında, çeşitli işkencelerle vücudunun her yerinin kesilmesine sebep veremez. İbo daha 25 yaşındaydı. Kimsenin fikirleri, düşünceleri 25 yaşındayken oturmuş olamaz. Bir insanın sırf Kemalist düzene karşı olması, devlet güçleri tarafından kafasının kesilmesine sebep olamaz. Dediğim gibi bu inceleme ve kitap, İbo’nun fikirleri üzerine yazılmamıştır. Vicdani açıdan yazılmıştır. Üzülür üzülmezsiniz, size kalmış bir şey. Hiçbir şeyi görmezden gelmiyoruz, sadece konumuz bu değil.
Batu okurunun profil resmi
"Kemalistler, daha Kurtuluş Savaşı yıllarındayken emperyalistlerle işbirliğine girişiyorlar" gibi sözleri olan, Atatürkçülüğü oldukça sivri sözlerle eleştirmiş bir insan olduğu sanıyorum ki kitapta yer almıyordu. Ne kadar da görmek istediğimiz gibi görüyoruz bazı şeyleri. Bu cümleyi kurabilmiş bir adamın ölümüne üzülemiyorum pek maalesef. İncelemeniz çok hoş, çok naif. Sevdiğimiz kişileri bilerek, tanıyarak sevelim. Elbette kimse tam anlamıyla masum değil, kimse kusursuz değil. Sadece bazı şeyleri görmezden gelmeyi anlamıyorum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.