Dudaklarını birbirine yapıştırıp rujun düzgünce yayılmasını sağladı. Ellerinin titremesi artmıştı. Ruju tekrar dudaklarına götürdü. Kalınca sürmeye başladı. Ruj dudaklarından taştı. Devam etti. Yanaklarına, çenesine, gözaltlarına varıncaya kadar ruju yüzünde gezdirdi. Kırmızı. Kanar gibi. İşte tam o sırada ağlamaya başladı. Yüzü ruj kırmızısı, kan kırmızısı oldu. Kırık kırmızı kiremitler kadar hüzünlüydü. Çok ağladı. Terk edilmiş kadınlar gibi ağladı. Gururu kırılmış kadınlar kadar çok. Aslında çirkinmiş de çirkinliğini o an fark etmiş kadınlar gibi. Çok sevildiğini sanıp aslında hiç sevilmemiş olduğunu, kandırıldığını düşünen kadınlar kadar. Bu dünyada kendisini gerçekten sevdiğine inandığı tek erkeğin aslında hiçbir zaman kendisine ait olmadığını fark eden kadınlar gibi ağladı. Kocası kendisinden genç bir kadının peşinden giden kadınlar kadar. Kabarık, mor tüylü banyo halısına çöktü ve sesi kısılana kadar, içindeki zehri ancak ağlayarak çıkarabilirmiş gibi ağladı.
'Yaklaşık 10 sene evvel'
-Anneanne, bu basma çiçekli perdelerini hiç atma olur mu? Bana sakla.
"Ne yapacacaksın kızım bu perdeleri, çok eskidiler baksana.. Deden tee düğün zamanı almıştı bunları bana. İlk kendisi asmıştı bu pencerelere. Gelin kızlık perdelerimdi yani, o gidince değiştiremedim kaldılar öylece. Modası geçmiş diyorlar, doğru