Ölüm gelip insanın sevdiği birini aldığı zaman başlayan acı dinmek bilmez. Onunla birlikte ne kadar güzel günler geçirdiyse, aniden başlayan kopuş acısı, gitgide azalsa da ölünceye kadar sürer. Maziye doyamamıştır. Eski mutluluklarına doyamamıştır. Dünyadaki hiçbir şeye doyamamıştır. Ama o mutluluklar, onlara doyamamış olmasına aldırmadan, ondaki saadet ihtiyacını giderip gidermediğine bakmadan,onu terk edip giderler. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen şeyler hiç başlamamış gibi bitmektedirler. İnsan ilk bakışta doğduğu andan itibaren ölmeye başlayan bir varlık gibi görünür. Namık Kemal, İntibah'ta der ki, "İnsanoğlu her adımını mezardan uzaklaşmak için atar, fakat yine de her adımda mezara biraz daha yaklaşır. Her nefesini ömrünü uzatmak için alır, fakat yine de her nefes alışta ömründen bir nefeslik zaman eksilir."
Elimi ayağımı zincirle istersen, karanlık zindanlara indir beni, ama düşünceme asla zincir vuramazsın. Çünkü o, uçsuz bucaksız göklerde dalgalanan rüzgâr gibi özgürdür.
"Sevgi insan kalbini nasıl acıyla canlandırırsa, aptallık da bilginin yollarını öyle öğretir insana. Acı ile aptallık, büyük bir sevince ve eksiksiz bir bilgiye birlikte götürür bizi, çünkü ebedi bilgelik güneşin altındaki hiçbir şeyi boşuna yaratmadı."
Ben, kendi deneyimime dayanarak, çocukluğun insanın en mutlu dönemi
olduğu fikrine katılmıyorum. Tam tersine bence çocukluk, her şey bir yana, tamamen büyüklerin
yönetiminde olduğu, korkularla dolu geçtiği için
yaşamımızın en güvensiz bölümüdür. Ve bütün bunlar insanda hiç silinmeyecek izler bırakır.
Ne güzel duygudur sevgi… Bazen ilk bakışta
çarpar seni; bazen de yavaş yavaş gelir ve
yüreğine yerleşir. Bazen karşındaki bu sevgiyi
hak ettiği için gelir ; bazen de hak etmediği
halde… Asla yüreğine hükmedemezsin. Ama ne
olursa olsun sevgi insanı yüceltir. Çehov’un çok
sevdiğim bir sözü vardır: “Aslında önemli olan
sevdiğin değil, bir insanı sevebilmendir.” Sevgi
rüzgar gibi özgürdür ve nereye gitmek isterse
oraya gider.
"Usandım, genç adam! İnsanların zulmünden, hastalık dertlerinden yeterince acı çektim. Var git yoluna, bırak beni, bir parça hayat bulayım şu güneşin sıcaklığından. Ådemoğullarının adaletsizliğinden ve acımasızlığından kaçtım, onların kalplerinden daha yumuşak şu kül yığınının üstüne, onların ruhları kadar yabanıl olmayan şu yıkıntıların arasına sığındım. Varlığınla acı verme bana, sen de adaletin her zaman yetersiz olduğu bir dünyanın sakinisin sadece...
katlandığın acıların, ruhu aşağılanmanın en derin çukurlarından saygının en yüksek mertebesine yüceltip, kalbi aydınlatan bir güç olduğunu bilseydin, bu acıları miras kabul eder, etkilerini de birer öğretmen olarak görürdün.