Herkesin acelesi var, hepsi çok meşgul, hayat geçiyor, ömür kısa, yakalamak lazım ve erken kalkan yol alıyor, kalkamayan kaderine yanıyor. Yavaşlarsan tükenirsin, yok olursun, bitersin. Hiç durma, hep koş ve daima koş..
Gezmeye bile koşarak, kan ter içinde, canhıraş bir çabayla giden yurdum insanının artık karakterinden bir parçaya dönüşmüş tez canlılığını hem hasretle hem tarifsiz bir buruklukla izliyordum.
Hollanda tam olarak bir bisiklet cennetiydi. Avrupa'da İstanbul'da göremeyeceğimiz bir bisiklet kültürü var ama Amsterdam tam olarak bu kültürün başkentiydi.
Ortaokulda öğretmenimin bana bağırdığını hatırlıyorum "Hey, diğerleri gibi olmak bu kadar zor mu gerçekten?"
O gün veremediğim cevap şu an beni ben yapan kahramandı. Bugün karşımda olsa ona söyleyeceğim şeyi biliyordum: "Evet, farklı olmayı öğrenmiş birinin onlara dönüşmesi çok zordur, evet onlar gibi değilsen onlara dönüşmek bu kadar zordur öğretmenim."
kitabı çıkarttım ve rasgele bir sayfasını açtım. “Var olduğun yere döneceğin bu yaşam çemberinin sırrı birine âşık olunca değil 'aşk olunca' sana açılır. Yaratımın amacı âşık olmak değil aşk olmaktır.”
“Her yöne ve her yerde attığın her adım seni aynı noktaya götürür. Gideceğin yolu sen seçersin ama varacağın yer aynıdır. İnsan varacağı yeri değil varacağı hali değiştirebilir. Öyleyse yolunu seç, ham olarak mı, hal olarak mı?"