Sonra yandık on yıllık bir sevda ateşinde,
ne eller kalem tutar oldu ne gözler kurur,
boğazdaki düğüm kitledi nefesimizi, şiirler durdu.
En son, Elif gibi sevdik dedik kitap oldu...
5 vakti takip etmek yerine, düzene karşı duruşumuzu açıklama ihtiyacı duyduk. Kaliteli bir ileti bulup, sanalda anlatmaktı kendimizi tek derdimiz.
Her gün bir yerlerden göçtük, yerimizi bilmeden.
Elde ettiklerimiz, kaybettiklerimizin bedeliydi sadece.
Çünkü bir insan ne zaman yalnız kalır da düşünmeye başlarsa, yaşam dediğimiz şeyin tam olarak keyfine varmaya başlar. Ve bence ancak yalnız kalmaya cüret edip düşünmeyi seçen insan, gerçek bir insan olmayı hak ediyor...
Elindeki iki taştan birini denize atarsan geriye bir taş kalır. İki ağaçtan biri kurursa geriye bir ağaç kalır. Ama âşık olan iki kişiden biri giderse geriye yarım kişi kalır.
Çayı deminden anlarsın, yâri ise ayrılık vakti boğazında bıraktığı düğümden; bu yüzden beklemek değil bizimkisi demlenmek ve biliriz ki birbirine kavuşanlar değil ancak muhabbetle demlenenler aşka ulaşabilirler çünkü bazı şiirler hatırlamak için değil, unutmamak için yazılır.
Demlenmek yavaşlamaktır biraz; içine kazımak, silinmez bir kalemle
Şiirlerime bakıyorum
Hepsi seninle başlayıp seninle bitiyor.
Yaptığım her şeye güzel niyetlerle başlıyorum
Yanımda olma hayalinle bitiriyorum.
Ben seni düşünmüyorum, seni yaşıyorum.
Laf cambazlığı olarak düşünme lütfen
Bilinçaltından gelen bir hal ile
Her zor anında küçücük avuçlarını kaldırıp
Yanaklarından yaşlar süzülen bir çocuğun samimiyetinde seviyorum seni...
Yağmurun çetin dağlarda yatağını bulup akması gibi
Koca çınarların kayaların arasından bitmesi gibi
En çokta yağmurdan sonra topraktan kalkan o koku gibi seviyorum seni...
Yer yüzünde ne kadar az yer kapladığıma bakmayın, içimde öylesine genişim ki adım atacak yer yok. Belki de bu yüzden dışarıya ayak uyduramıyorumdur, kim bilir...