içimizde öyle insanlar var ki profiline baksan sanatçı, gazeteci, yazar ve yazıyor ama bakıyorsun İslam'a ve müslümanlara hakaretten başka bir iş yapmıyor
Akritas Planı, 1963 senesinin başlarında Kıbrıs Cumhuriyeti hükûmetînde çoğunluğa sahip Kıbrıs Rumlarının, Kıbrıs Türklerini yönetimde zayıflatarak daha sonra Kıbrıs Cumhuriyeti'ni Yunanistan ile birleştirmeyi amaçlayan plan. Enosis fikrinde olduğu gibi Yunanistan ile Kıbrıs'ın birleşmesi şeklinde anılır.
Cinsellikte Hint felsefesini anlatıyor. İçinde cinsellikle ilgili ilginç bilgiler var. Cinselliğin bir tabu olduğu ve doğru düzgün konuşup yeni nesli aydınlatamatığımız bir toplum için okunmaya değer
Yılbaşı gecesi, belki, herkesi saran heyecana değecek kadar güzel bir gece değildir.
Çok mutlu görünen iki kişi, belki dışarıdan bakanların düşündüğü kadar mutlu değildir.
İstanbul’da bir garaj.
İki yabancı.
Orkide ve Kahraman.
Saatler saniye gibi geçerken, hepimiz gibi, onlar da gitgide yalnızlaşıyor.
Yine de yılbaşı gecesi herkesin, hiç değilse bir parça mutlu olmaya hakkı var.
Amaçları, minicik bebekleri, insan denen o güzel halifeyi ‘organizma’dan ‘mekanizma’ya dönüştürmek. Onlar acımasız, para da çok umurlarında değil. Sahip olmak, her şeye sahip olmak, kıyametten sonra da yaşamak arzusundalar. Yaratılışın sırrına vakıf olamadıkları için, yaşam kaynağı tohumları ele geçirmek ve kirletmek istiyorlar. Rockefeller, Rothschild, Monsanto, Cargill, IMF, Dünya Ticaret Örgütü, CFR, Bush ya da Obama fark etmiyor. Hepsi ‘organik’ olarak birbirine bağlı. ‘Dünyanın kurtuluşu’ olarak sundukları ise hibrit, transgenik, ebter ve genetiğiyle oynanmış tekno-gıdalar. Kadınları kısırlaştıran, çocukları hasta eden, çiftçileri köleleştiren, doğayı mahveden kirli, ucube, haram gıdalar… “Bu şeytani gıdaları yemektense şere i bir şekilde ölmeyi tercih ederim” diyorsanız bu kitabı okuyun.
Beslenme, şefkatli anne ellerinden market raflarını 'süsleyen' sentetik gıdaların insafına terk edildiğinden beri sağlığımız da bozuldu. Gıda sektörü son derece rasyonel: Daha çok kazanmak için ne gerekiyorsa yapıyor. Yiyeceklerin tabiî hallerine tahammül edemiyorlar! Çünkü bizim için sağlık demek olan bu tabiîlik onlar nezdinde 'para' etmiyor. Büyük üreticiler ve onların emrindeki mühendisler, gıdaların raf ömrünü mümkün olduğunca uzatmak, rengini cazip kılmak, tadını değiştirmek, hacmini artırmak için gece gündüz çalışıyorlar. Bu 'yapay' değişimi sağlamak için de 'katkı maddeleri' kullanıyorlar. Ama 'küçük' bir sorun var: Bu katkı maddeleri hem sağlığımızı, hem de insanlığın geleceğini çok ciddi şekilde tehdit ediyor
Nefsinin, neslinin, ailesinin ve sevdiklerinin sıhhatini düşünen hemen herkesin derdi aynı: Tamam! Hepimiz gıdanın iyisini, temizini istiyoruz! Peki, iyiyi nasıl anlayacağız, kötüyü nasıl ayırt edeceğiz? Dahası iyi gıda ne demek, hangi kıstaslar gıdayı iyi yapar? İyi gıdayı nereden bulacağız?
Yeni dünya düzeni! Reklâm, moda, kredi kartları, facebook'lar, twitter'lar, cep telefonları, ipad'ler, sentetik toksik yiyecekler, 'güzellik' ürünleri ve hatta 'naylon mürşitler' ile esir alınan beden ve ruhlar ordusu... Toplumları bir arada tutacak dini, kültürel, geleneksel ve yerel ne varsa tahrif etmeyi ana ilke edinen bir düzen! Allah'ı dışlayıp insanı yapayalnız bırakan modernizm! Şeytanın kurumsallaşmış formu!
İşte bu kitap, şeytan ve onun emrine giren kalfaların ifsad tarihidir. Sion, Bilderberg, Gül Haç, CIA, MOSSAD, BND, NATO, Cizvit, Moon, Opus Dei, Sayntoloji, mason locaları ve dahi FETÖ gibi illüzyonist şer şebekelerinin yazdığı 'kanlı' bir tarih... Başka bir ifadeyle, başrolünde sahte peygamberlerin, sahte şeyhlerin, Pavlus, İbn-i Sebe, Hasan Sabbah, Sabetay Sevi gibi hannâsın oynadığı 'büyülü' bir film...
Velâkin umutsuzluk bize yakışmaz. Bugünümüzü kurtarmak, kendimizi iyileştirmek, fertten cemiyete varoluş mânâsını iâde etmek hâlâ mümkün. Geçmişle, tabiatla, tabii olanla, ulvî değerlerle olan bağımızın koptuğu bu zaman diliminde ‘uyanmak’ ve ‘yenilenmek’ şart.
Kemal Özer, modern dünyanın dayattıklarına inat Ramazan ruhuna uygun beslenme anlayışını sofralarımızın baş köşesine buyur ediyor. Bu sofra sadece bir arınma değil aynı zamanda ebedî bir bayramın müjdecisi.
“Günümüzde insanlar hem iftar hem de sahurda diğer günlerden daha fazla yiyerek orucun sıhhatine zarar verebiliyor. Ramazan’a 75 kilo giren bir kimse Ramazan’ı kilo alarak tamamlıyorsa veya bayrama hâlâ 75 kilo olarak ulaşıyorsa, o kişi orucun kendisine sağlayacağı yararlardan bedenini mahrum etmiş demektir. Bilakis bedenin istirahat ve arınma hakkını engellemiş ve kendine zulmetmiştir. Şayet Ramazan ayı ile diğer aylar arasında hem fizyolojik hem de ruhî bir değişim olmayacaksa oruç tutmanın bir mânâsı olabilir mi? Kullarının aç kalmasından Allah’ın hâşâ bir menfaati olmadığına göre, oruç tutarak aç kalmamız maddî ve mânevî bir arınma sağlamayacak ise niye kendimizi bazı nimetlerden mahrum edelim ki?