Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Uğur İkamet

Kapitalist ekonomilerde bir refahın, nedeni ne olursa olsun, bir sonu vardır ve son bir bunalımdır. Artan çalışma düzeyinin işgücüne talebi arttırması, ücretlerin artmasına bu da monopolcü kapitalizmde, kârlılık oranının düşmemesi için, fiyatların yükselmesine yol açar. Yüksek fiyatlarda malların satılmaması sonucu üretim, dolayısıyle çeşitli hammadde talepleri azalır. Bu, krizin başlaması demektir. Savaş ekonomisi ile başlatılan bir refah döneminde kriz nedeni olarak bir de kapitalistler arası çatışma vardır. Böyle bir refah döneminde kârların çoğu, savaş sanayiindeki kapitalistlere gitmektedir, özellikle tüketim malları üreten endüstriler, bu refahtan paylarını almamaktadır. Bunun içindir ki, Vietnam barışına doğru atılan adımın ilk etkisi tüketim malları üreten sanayilerin hisse senetlerinin yükselmesi olmuştur.
Sayfa 297Kitabı okudu
Reklam
Yine bütün dünya hatırlamaktadır ki, savaşlarla birlikte kapitalist ekonomiler ekonomik bunalımlardan kurtulmakla kalmamakta, büyük refah dönemlerine girmektedir.... Söylenenlerden şöyle bir sonuca ulaşmak zorunlu olmaktadır : Kapitalist ekonomilerde, bunalımlar savaşı, savaşlar refahı doğurmaktadır. Şimdilik bu bir amprik sonuçtur ve ele alınan 40 yıllık dönemde 4 kez doğrulanmıştır; ve yine bu dönemde bu sonuçla çelişen hiçbir olay yoktur.
Sayfa 294Kitabı okudu
Birinci beş yıllık plan aynı artış hızı için GSMH’nın %18.4’ünün yatırımlara ayrılmasını öngörmekteydi. İkinci planın kabulü sırasında ise elde olan bilgiye göre, ilk planın dört yıllık uygulama sonuçları %16.6’lık bir başarıyı göstermekteydi. Demek olmaktadır ki, ikinci plan, birincisinin uygulamasına göre yatırım oranını 6 puandan fazla artırmayı düşünmektedir. Bu yüzde otuzdan fazla bir artıştır ve bunu yapmak için sadece toplam yatırımların yüzde beşi kadar bir ek finansman ihtiyacı vardır. Bu çok iyimser bir tablodur, fakat gerçekçi değildir. Bu tablo rakamlarla oynamanın sonucudur. İkinci plan hazırlıklarının son aşamalarında, planlama örgütünden ayrılmaların nedeni budur. Hükümet, hem yüzde yedinin gereklerini yerine getirmek ve hem de yüzde yediden vazgeçer görünmek istemez. Bu durumda yapılacak iş, rakamlarla oynamaktır. Fakat herkes rakamlarla oynayarak kamuoyunu aldatmak istemeyebilir. Bu durumda, istemeyenler gider, razı olanlar görev alır. Sorun bu kadar basittir.
Sayfa 277Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Herkes bilir; bir atın istediği suyu içmesini önlemek, istemediği suyu içmesini sağlamaktan daha kolaydır. Bu kolaylık, yatırımların sektörler arası dağılımını sağlamakta da söz konusudur. Eğer özel yatırımcıların, bir alana kayması istenmiyorsa, yapılması gerekli iş, o alanı daha az çekici yapmaktır. İstenmeyen alan, örneğin konut ise, koka-kola ise, veya bir başkası ise, vergi ve benzeri politikalar ile o alanlardaki kârlılık düşürülür. Bu durumda, kârını maksimum yapmaktan başka kaygısı olmayan özel girişimci, açık bırakılan alana gitmek durumundadır. Fakat bu yapılmaz. Bunun yerine, özel girişimcinin gitmediği alanların kârı düzmece bir biçimde artırılmağa çalışılır. O alanlara yapılacak yatırım için gerekli hammadde ve makina ithalâtı gümrükten muaf tutulur; gelirden bir süre vergi alınmaz; bu da yetmez, yatırması için bütçeden kaynak verilir. Böylece o alanın kârı artırılır. Bu, kamunun fonlarını özel kişilere dağıtmaktan başka bir şey değildir. Ve bu, planlama adına yapılmaktadır.
İnsanlara hayallerindeki kişiyi yaşamaları için izin vermeliyiz.
Sayfa 76 - TudemKitabı okudu
Reklam
...kendi hikayemizi anlatarak tanımlarız. İnsan, hikayesi ile fark edilir ve başkalarıyla karıştırılamayacak bir benlik kazanır: "Bu benim işte, bu benim hikâyem."
Antik Çağ'ın Delfi Tapınağı'ndaki meşhur yazıtı, biraz da bu nedenden dolayı, "kendini tanı" (gnothi seauton) ikazında bulunuyordu. Kastedilen şuydu: Tanrı değil de bir insan olduğunu, yani mükemmel olmadığını idrak et. Kendini abartma, bu sana acı verebilir. Bir şey yaratamazsın, nerede kaldı ki kendini yaratabilesin. Tanrıya denk olamazsın, yine de olmaya çalışırsan, mükemmellikten uzaklığından kırılganlığından, cehaletinden ve faniliğinden ötürü dövünüp durursun sürekli.
Herkes yüksek gelir getiren becerilerde uzmanlaşmak ister. Piyasada bir değişiklik bunları açmazla karşı karşıya bırakır. Bu durum her gün olur, her gün karşılaşılır. Fakat herhalde en dramatik örnek, sesli sinemanın icadı ile birlikte özellikle Amerika’da sinemalarda çalışan müzikçilerin başına gelendir. Birden bire hepsi işsiz kalmıştır.
Sayfa 185Kitabı okudu
Biz şehrin ortasında oturuyorduk. Her yer ev, her yer araba, her yer tabela, her yer insandı. Tuhaf bir şekilde bir zenginler, bir de fakirler şehre uzak oturuyorlardı. Şehirden uzaktaysan ya çok zenginsin, ya çok fakir...
Kendiniz dışında bir şeye dayanarak kendinize duyduğunuz güven, aynı zamanda kendinizden şüphenizin de temelidir.
Sayfa 269Kitabı okudu
Reklam
dedim, bazıları yaşamaktan daha iyi bilir ölmeyi yaşamayı da ölmeyi de başka zamana bıraktım
Dünyanın sunabileceklerini kazanmak size geçici hazlar sunar, ancak içinizdeki dünyanın üstesinden gelmekle, sonsuza kadar kalıcı bir hazine kazanırsınız.
Sayfa 138Kitabı okudu
Kendine özgü bir varlık türüyüz. Bir yandan her birimiz ilerleme ve kendini geliştirme kaygısında olduğumuzu söyleriz, diğer yandan hiçbirimiz asla yanlış yapmış olmak istemeyiz. Bu insanı felç; eden bir çelişkidir. Eğer her zaman doğru isek ya da en azından yanlış yapmaktan korkuyorsak, o zaman öğrenmemiz gereken ne var?
Eğer bir şeyden kurtarılmamız gerekiyorsa, o zaman bizi kurtaran şey, kurtarıldığımız şeyin bir parçası olamaz. Bir başka deyişle, aslandan kaçmak için kaplanın sırtına atlayamazsınız. Yalnızca tilkiden kaçan korkmuş tavşan, kaplan ona sığınak sunduğunda, güvenli bir yer bulduğunu düşünebilir. Bu bize gösteriyor ki, tüm umutsuzca beladan kaçma girişimleri, genellikle başımızı daha beter belalara sokar. Dolayısıyla bu noktada şunu açık olarak bilmeliyiz: Sorunlarımızdan gerçek kurtuluşumuz, yalnızca sorundan daha yüksek bir seviyeden gelebilir. Ve yine de, herhangi bir çözümün gerçek olması için, o çözümün içimizde bir yerde olması gerektiğini anlamış olmalıyız, çünkü sorunlarımızın da gerçekte bulunduğu yer orasıdır. Ardından gelen soru, görünüşte birbirinden uzak ve ayrı iki kavramı nasıl uzlaştıracağımızdır: yukarıdan gelen kurtarma ve içimizden gelen çözüm? Yanıt sizi şaşırtabilir. Daha yukarıdan yardım alma söz konusu olduğunda, yukarısı ve içerisi tam olarak aynı şeydir.