Olmayışın bile belirsizlik yanında bir haysiyeti var, yasını tutar nokta koyarsın. Değişkenin ise dikenli telleri var, tamam bir mücadele var ama kimle, ne ile; en önemlisi ne cüretle?
Oyunun neresinde olduğunu bilmeden haddini bilemezsin.
Hamlık, olmuşluk, gerçek, hakikat, doğru hakkında ne çok şey bildiğini sanıyor insanlar. Banaysa belirsizlik, savruluş, hiçbir şeyden emin olamamak, yargısızlık düşmüş.
Bin nedametle nihayet anladık ki dünyada belki her şeyi bulmak kolay, kendini bulmak zormuş. Kendimizi nerede bulalım? Kendi dışımızda nereye koştuksa gurbette kaldık. Kendimize nasıl koşalım?
Atinalılar, size saygı ve sevgim vardır; ancak, ben size değil, yalnız tanrıya baş eğerim, ömrüm ve kuvvetim oldukça da iyi biliriz ki, felsefe ile uğraşmaktan, karşıma çıkan herkesi buna yöneltmekten, felsefeyi öğretmenden vazgeçmeyeceğim; karşıma çıkana, her zaman dediğim gibi gene şöyle diyeceğim: “Sen ki, dostum, Atinalısın dünyanın en büyük kudretiyle, bilgeliğiyle en ünlü şehrinin hemşerisisin, paraya, şerefe üne bu kadar önem verdiğin halde bilgeliğe, akla, hiç durmadan yükseltilmesi gereken ruha bu kadar az önem vermekten sıkılmaz mısın?”