Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Jan

Uşak, bütün ahır sakinlerine iltifatlar ediyordu. Tavuklardan özür diledi, koyunları azarladı, köpeğe de dostluk teminatı verdi. Üzerindeki karları temizleyip:“Artık işimiz yoluna girdi...” diyordu.Yanındaki delikanlı: “Bunlar evimizin ermişleri; keramet sahibidirler.” “Ne ermişi?” Öteki sırıtarak: “Polsen böyle yazar: Hırsız eve sessizce girer, köpek ulumaya başlar: ‘Uyan!..’ demektir bu. Horoz, sabaha karşı öter: ‘Artık kalk!’ demektir bu. Kedi yalandığında, ‘Konuğun var; ikramda bulun!’ anlamındadır.”
Reklam
"Herkesin ne olursa olsun hayatta kalmak için savaş verdiği bu dünyada, ölmeye karar verenleri anlamak kolay mı?" Veronika Ölmek İstiyor, Paulo Coelho
Ata sözünü duymuşsunuzdur: ‘Kârla zarar kardeştir.’ Bugün ekonomik durumu iyi olanlar, bir bakmışsın yiyecek ekmeğe muhtaç olmuş.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir toteme bağlı olan bir topluluğun nasıl olup da küçük aile yerine geçtiği bir bilmecedir.
143 syf.
·
Puan vermedi
·
58 günde okudu
Kötülük Üzerine Bir Deneme
Kötülük Üzerine Bir DenemeTerry Eagleton
7.9/10 · 287 okunma
Reklam
İçgüdüsel isteklerimizden her vazgeçişimizde süper egonun otoritesi ve akıldışı garezi biraz daha güçlenir ve suçluluk hissimiz biraz daha derinleşir. Bu kindar meleke tam da bize yasakladığı arzularla semirir. Dahası tatsız bir ironi sonucu, bize yasaklar koyan “kanun” , aynı zamanda bizi ihlallere özendirir. Süper egonun paranoyak yasaklamaları olmasa suç ve ayıptan haberdar bile olmazdık. Aziz Paul Romalılara yazdığı risalede şöyle der: “Yasalar olmasaydı, günahın ne olduğunu bile bilmezdim... hayat vaat eden emrin ta kendisi benim ölümüm oldu.” Bunu isterseniz ilk günahın Freudça bir yorumu olarak okuyabilirisiniz. Aziz Paul’e göre söz konusu döngüden sadece kınama ve lanetleme “yasası”na, sevgi ve bağışlama “yasası”na dönüştüğünde çıkabiliriz.
Freud, ayıplarımız için bizi azarlayan ahlak duygusunun, yani süper egonun, ölüm güdüsüyle bağlantılı olduğunu söyler. Hatta süper egoyu “saf bir ölüm güdüsü kültürü” diye tanımlar. Süper ego kusurlarımız için bizi ayıplarken, içimizi tıka basa ölümcül bir suçluluk kültürüyle doldurur. Yine de, (mazoşist canlılar olduğumuzdan) süper egonun azarlarından keyif alır, her kabahatimizde sapkın bir mutluluk kaynağı bulduğumuz için zincirlerimizi bağrımıza basarız. Ve bu da kendimizi daha suçlu hissetmemize yol açar. Bu ek suçluluk süper egonun âlicenap terörünü daha da kindar bir güç olarak tepemize çöreklendirir ve sonuçta kendimizi daha da suçlu ve sonra daha da mutlu hissederiz ve işler böyle sürer gider. Suç ve ayıp veya “yasa” ve arzudan oluşan bir kısırdöngüye kısılıp kalırız. Bu acımasız “yasa"yı yatıştırmaya çalıştıkça kendimizi daha çok parçalamaya meylederiz.
Milan Kundera Gülüşün ve Unutuşun Kitabı'nda şöyle der: “Ölümün iki yüzü vardır. Biri yok oluş; diğeri de geride kalan korkutucu varlık, yani ceset.” Ölüm hem varlığın yok oluşu, hem de onun artığıdır. Olağanüstü bir şekilde anlamlı ama boş bir sayfa kadar da anlamsız...
Schopenhauer’a göre “irade" bizim varlığımızın tam yüreğinde yer alan ama kişisel refahımızı zerrece umursamayan hastalıklı bir itkidir. Sebepsizce acı çekmemizi emreder. Aslında, kendi beyhude üremesinin ötesinde, akla yatkın bir amacı kesinlikle yoktur. Bu gücün etkisi altındaki insanlar, der Schopenhauer, bir arzudan diğer tatmine koşarlar ve “sonunda bütün dilekler yerine getirildiğinde bile “irade”nin baskısı, belli bir hedef olmaksızın sürmeye devam eder ve “irade” kendini kişiye en korkunç perişanlık ve boşluk duygusundan kaynaklanan bir acı olarak hissettirir.” Sadece belli bir şeyi arzulamayı bıraktığımızda Schopenhauer anlayışındaki arzunun katışıksız acısı karşısında afallayıp kalırız, yani arzunun en saf halini yaşadığımızda
Güç, zayıflıktan nefret eder çünkü zayıflık güçlünün zaaflarını yüzüne vurur.
1.867 öğeden 1.771 ile 1.785 arasındakiler gösteriliyor.