“Şeriat kandil gibidir” dedi Şems-i Tebrizî. “Nuruyla aydınlatır. Ama unutmamalı ki kandil karanlıkta yürürken önünü görmeye yarar. Şeriattan sonra tarikat gelir. Tarikattan sonra marifet. Marifetten sonra hakikat! Şayet ana istikamet unutulur ve insan şeriatı araç değil amaç sayarsa, o kandilin ne faydası kalır?”
Sadece imar etmiyor, sadece savaşmıyor Huzeyfe. İlim de öğreniyor. İki yüz yirmi beş hadis-i şerif rivayet ediyor ondan takipçileri. Kur'an-ı Kerim'in çoğaltılarak değişik beldelere gönderilmesi fikrini o veriyor Hz. Osman'a. Kalplerden söz ediyor sonra. Dört çeşit kalpten. Kilitli kalp, ikiyüzlü kalp, ışıldayan kalp, nifakla imanın yarış ettiği kalp. "Kilitli kalp kafirin kalbidir, ikiyüzlü kalp münafığın, bir kandil gibi ışıldayan kalpse müminin kalbi. Dördüncü kalbe gelince, kim kazanırsa yarışı o kalbe hakim olur. " Vali olduğu şehirde bir cuma hutbesi veriyor Huzeyfe: "Kıyamet yaklaştı, ay yarıldı. Uyanın ay yarıldı! Uyanın dünya ayrılık anına yaklaştı. Bugün hedefler belirlenecek, yarın yarış var!" O sırada camide bir çocuk babasına soruyor: "Neyi kastediyor yarışla?" Baba gülümsüyor çocuğa: "Cennete koşanları!"
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden. Karardı dizeler.
Aşk...Bitti. Soldu şiir.
Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden...